#

Dervişle Sohbetler

Abdülkadir Öksüz[1]

Büşra Karayıl[2]

Sevde Sezer[3]

Derviş: Dünyayı evi sayanların suçuna katılma.

Genç: Efendim?

Derviş: Şimdi eve varış yolunun molasındasın.

Genç: Anlamadım.

Derviş: Bak evladım, dertlerin çoğu neyden kaynaklanır?  Dünyayı ev saymakla. Oysa burası yalnızca yolda olma hali. Öyle bir yol ki, tüm varmakların gurbeti. Gözlerini uzaklara daldıran, ötelere olan özlemindir. Ev ötedir. Öte yurttur, ebedidir. Eve dönüş yolu her zaman meşakkatlidir. Bizi o yola razı kılansa eve dönmenin heyecanı ve hayali… Yol fani, ev baki.

Genç: Kendimi bıraktığım yerde bulamamam dünyayı ev saydığım için miydi yani?  Gözlerim uzaklara dalarken kendine bir yol mu arıyordu? Bir dakika kafam karıştı sanırım… Diyelim her şey dediğiniz gibi. O zaman bu yol nasıl alınır?

Derviş: Yolu ancak iz sürerek alabilirsin. İz süren iz bırakır. Bu bir döngüdür. Bu sebeple ne yol tükenir ne iz. Basılan yer hep bellidir. Bazen yolun çatallansa da korkma! Orası senin seçimlerinle kendin olma maceranın başladığı yerdir. Seçtiğin yolda sana adım attıracak olan da dünyadan kesildiğin zamanlardır.

Genç: Bazen yanımda benimle aynı acziyete sahip insanları görmek içimi rahatlatıyor. Bu nefsimi aklamak için mi yolda tanıdık biriyle karşılaşmanın verdiği o ferahlık için mi bilemiyorum. Ama ne olursa olsun yolda bir yoldaş gerekli değil mi?

Derviş: Sen aslında başkasını aramıyorsun. Başkası biziz. Hevesle şahit olduğun macerayı anlatabileceğin, özüne sahip çıkan o kutlu mağara arkadaşını arıyorsun. Aradığın başkası olmadığına göre yoldaşın kendini görmen içindir. Olmayanı görmek mümkün olmadığından yoldaşında gördüğün kendindendir. Yol görmeyene kadar devam eder. Soru ise hep aynı: Buraya yürüyerek gelmiş biri var mı?

Genç: Yolun bedeli nedir?

Derviş: Yol mahiyetiyle senden evvela niyet sonra da gayret ister.

Bir kuş uçmaya azmetse önce niyetlenir. Biz sanırız ki niyet ilk adımdır. Dışarıdan bakınca kuş yavrusu kanatlarını güçlendiriyor, her gün uçmanın iştahı ile besleniyor, sonra niyetlenip yuvadan atlıyor. Gayesi olmayanı kim sabra teşvik edebilir. Niyet, kişinin muradıdır. Kendini tanımayan yola niyet getiremez, niyet olmayınca gayretin elinden bir şey gelmez.

Genç: Peki derviş yol beni tutarsa ne yapacağım? Niyet ve gayret buna çözüm olabilir mi?

Derviş: Bir zaman bir gemi yola çıkacakmış. 3 fare bunu duyunca hemen gemiye atlayıp gözün göremeyeceği insanların bulamayacağı bir yere saklanmışlar. Niyetlerini bilmeyiz ama gayretleri 9 ay boyunca güneşsizliğe katlanıp insanlara yakalanmamakmış. 9. ayın sonunda vardıkları yerde yeni hasat buğdaylar, taptaze çilekler yiyerek karınlarını iyice doyurmuşlar. 3 gün durdukları beldede güzelce semirmişler. Ardından gemiye tekrar binip yola düşmüşler. Mürettebatın kendi aralarında konuşurlarken yolda denizin onları çok kötü etkilediğini yolu gitmeye ve deniz tutmasından korktuklarını işitmişler. Hemen geminin en dip, en ücra köşesine gitmişler. Hepsinin bu sefer ki gayreti denize yakalanmamakmış. 5 ay direnmişler. Ortanca farenin demesiyle “5 koca ay” denizden kaçmışlar. Işık bir yana bu sefer saklandıkları yere kırıntı da çok az düşüyormuş. 5. ayın sonunda büyük olan fare artık dayanamayıp yukarı, insanların yemek yediği yere çıkmış. Her ihtimale karşı gözünü kısmış. Ne olur ne olmaz denizin nereden çıkacağı belli mi? Bir o yana, bir bu yana çarparak; yarı kör, yarı topal mutfağı bulmuş. Ekmek, peynir, domates derken gözleri fal taşı gibi açılmış. Bakmış ki insanlar denizi izleyerek yemek yiyorlar. Ekmeği falan unutmuş hemen aşağı diğerlerinin yanına koşmuş. “Deniz tutmuyor. Gördüm, insanlar ona bakarak yemek yiyorlar.” Bunu duyunca diğerleri de onla beraber tekrar mutfağa gitmişler. Denizden kaçmayı bırakmışlar. İyice doyunmuşlar. Geri dönerlerken küçük fare bembeyaz kesilmiş. Sallanıyor, ortanca fareye dayanıyor. Ortanca fare de bir tuhaf olmuş. Derken 3’ünü de deniz tutmuş. O sırada mürettebattan biri onları görüp, “Şu üç fareye bakın. Üçünü de deniz tutmuş. Vah zavallılar! 6 ay boyunca alışamamışlar.”

 Asıl soru şu olmalı; ben yolu tutabilir miyim?

Genç: Güzel şeyler söyler diliniz, ancak yola devam etmek için yok mudur yol azığı?

Derviş: Yol ne verirse azık odur.

Genç: Varamamak var mıdır yolun sonunda?

Derviş: Mümkün kadar mümkünsüz de mümkündür. Varamamak dünyayı ev saymakladır.


[1] Kartal AİHL Mezunu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi. Kuşları sever, okumayı sevse de. Sade Soda’da yazar.

[2] Celalettin Ökten KAİHL mezunu, İstinye Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü öğrencisi.

Yeryüzüne dayanabilmek için çokça okur, zaman zaman yazar. Gezmeyi, gezdikçe hayret etmeyi, hikaye ve masal dinlemeyi çok sever.

[3] Çanakkale  AİHL mezunu. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Ergoterapi Bölümü öğrencisi.  Edebiyatla ilgilenmeyi sever.