#

Yurt Dışında Okumak Geleceğimizi Kurtarır Mı?

Ali Çiçek[1]

Paris’e git hey efendi akl-ü fikrin var ise

Aleme gelmiş sayılmazlar gitmeyenler Paris’e

(Hoca Tahsin Efendi)

Gördün mü sen Paris’te tahsil etmiş çakalı

Çenesinde Didon’un bir top keçisakalı

Nevcivanım şıkdır şık ana şalgam baba turp

Paytonla geçerken gör, kibarane oturup

Gezmiş tozmuş Londura, Paris, Berlin, Viyana

Der Avrupa bir yana ille Paris bir yana

İki dirhem naz ile bir çekirdek cilvesi

Küçükbeyim şampanya, bizler kahve telvesi

(Üsküdarlı Âşık Râzî)

2020 yılı ve sonrasında Türkiye’de yapılan güncel araştırmalara göre gençlerin ortalama olarak yarısı imkânları olsa yurt dışında okumak veya yaşamak istiyor. Demek ki, birçoğumuz bizi nasıl bir geleceğin beklediğini konu edinirken, yurt dışında okumanın ‘ideal’ bir senaryo olduğunu düşünüyor. Yazının başında yer alan ve iki farklı bakış açısını yansıtan alıntılardan da anlaşılacağı üzere yaklaşık iki asırlık geçmişi olan derin bir meseleden bahsediyoruz. Koca Hüsrev Paşa’nın 1830’da masraflarını karşılayarak beş öğrenciyi Paris’e göndermesiyle ilk örneği görülen, 1835 yılından itibaren ise devlet politikası haline gelen yurt dışına öğrenci gönderme uygulaması, 19. yüzyılda Osmanlı’nın içine düştüğü sorunlar yumağından kurtulabilmesi için başvurulan bir yöntemdi aslında. Bu yöntemin dayanağı, Osmanlı’daki eğitimin Avrupa’daki gelişmelere ayak uydurmada yeterli görülmemesiydi. Sonraki yıllarda Osmanlı gençleri arasında Avrupa’da tahsil, birçoğunun hayallerini süsleyen bir olgu haline gelmişti. Gazetelerde Avrupa’da tahsile ilişkin özendirici yazılar kaleme alınıyordu. Bugün de aynı noktadayız; farklı alanlarda kendimizi yeterli göremeyişimizden kaynaklı bir yöneliş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Peki, yurt dışında okumak bir kaçış mı, yoksa sadece bir tecrübe kazanım aracı mı?

Meseleyi bir kaçış olarak görenlerin durumunu İbn Haldun’un “Mağluplar galipleri taklit eder” sözüyle açıklayabiliriz. Son zamanlarda uluslararası medya kuruluşlarının medya uzantılarından BBC Türkçe ve Deutsche Welle’nin yaptıkları taraflı dosya-haberler aracılığıyla bu ‘kaçış’ sufle ediliyor zaten. Bu nedenle, yurt dışı eğitim seyrimizin en önemli başlığı kendine yabancılaşma durumudur. Yabancılaşma, dinî hakikatlerden uzaklaşma, adet ve gelenekleri küçümseme, tarihinden utanma şeklinde zuhur eder. Yabancılaşan kişiler, sosyo-politik olaylar karşısında güçsüzlük hisseder ve kimlik bunalımı yaşarlar. Kimlikleri oturmadığı için, millî şuurlarını kendi elleriyle uykuya yatırırlar. Özellikle sosyal mecralarda aktarılan temelsiz düşüncelerle yurt dışında eğitim planlamak yerine, belirli araştırma, yüksek lisans ya da doktora programları dahilinde hareket eden gençler ise yurt dışında sık yaşanan başarısızlık hikâyelerine konu olmamak için müspet amaçlarına odaklanırlar. Kendi kimliklerini tahkim ettikleri; ait oldukları medeniyetin ruhunu idrak edebildikleri için kendilerine yabancılaşmazlar.

Gelecekte, genel olarak yurt dışı tecrübesinin en önemli kazanımı olarak kabul edilen dil öğreniminin yerini siyasal, kültürel ve ekonomik koşullara ilişkin gerçek bir arka plan sahibi olmak alacaktır. Çünkü dil yetenekleri, teknolojik imkânların da genişlemesi nedeniyle doğru ve yeterli çaba sarf edildiği taktirde yurt içinde kolaylıkla kazanılabilir hale gelmiştir. Ancak farklı kültürleri, sosyal yaşantıları, sanatı ve mimariyi yerinde görmenin bir alternatifi bulunmuyor. Dolayısıyla yurt dışında eğitim meselesini esas olarak tecrübe kazanım süreci olarak görmek gerekiyor.

Son olarak, kazandığımız yurt dışı tecrübesinin ve müktesebatının hangi amaç için kullanılması gerektiğine değinelim. Gençler olarak mutlaka tanımamız icap eden önemli şahsiyetlerden birisi olan merhum Fethi Gemuhluoğlu (1922-1977), burs verdiği, doktoraya teşvik ettiği, dil öğrensin diye kursa ya da yurt dışına göndermek istediği, üniversitede asistan, öğretim üyesi olması için didindiği gençlere şöyle dermiş; “Ben senin ne babanı tanıyorum ne aileni tanıyorum ne verecek kızım var ne de alacak oğlum. Ben senin için niye dertleniyorum biliyor musun? Çünkü sen Türkiye’nin ihtiyacısın.”

Gerçekten de mesele yurt dışına gitmek değil; milletine ve devletine katkı sağlamak adına belirli bir hedef doğrultusunda yürüyebilmek; “Geleceğin dünyasını nasıl şekillendirmek istersin?” sorusuna esaslı bir cevap verebilmektir. En büyük keramet istikamet üzere olmaktır. Geleceğimizi yurt dışında ya da yurt içinde okumak değil, nerede olursak olalım millî menfaatleri kendi menfaatlerimizden üstün tutarak istikamet üzere olmak kurtaracaktır. Bu istikametten şaşmayan gençler mutlaka muvaffak olacaklardır.


[1] Türkiye Maarif Vakfı Daire Başkanı