#

HER ŞEY BİR KELİMEYE BAĞLI

7 yaşlarımdayken bir anneler günü sabahı ablamla beraber erkenden kalkıp anneme çiçek almaya gitmiştik. Ablam yolda uzun dakikalar bunun bir sürpriz olduğu ve anneme çiçek aldığımızı ona söylememem gerektiği konusunda beni tembihledi. Eve gidip sürpriz bir kahvaltı sofrası hazırlayınca hemen annemi uyandırdık. Gözlerini açar açmaz “Anne biz sana çiçek almadık ki!” diye yanıbaşında zıpladım ve annem gülmeye başladı. Ablamsa öfkeyle benim saflığıma çıkıştı.

Ne yapmalıydım, bilmiyorum. Belki de “Sana bir şey aldık ama ne olduğunu söylemem.” diyerek onu merak ettirmeli ya da “Sana bir sürprizimiz var!” diyerek durumu daha gizemli hâle getirmeli veya sadece odaya elimde çieklerle girmeliydim. Her ihtimaldeki sözlerim başka başka duygulara ve hatıralara yol açardı belli ki. Ama benim sözcüklerim de oldukça seçilmişti, çiçek aldığımızı ağzımdan kaçırmamıştım ya!

Aradan yıllar geçti, binlerce kelime okuyup yüzlercesini yazmak durumunda kaldım. Çocukken yan yana geldiğinde tam da amacına hitap eden sözcükler artık özenle seçilse bile varmaya çalıştığımız yere ulaşamaz oldu. Metinler karmaşıklaştı ve zihinler bulandı. Tek bir olayı ifade etmek için bir elin parmağından fazla kelime kullanabilir seviyeye geldim. Peki tek bir durumu ifade etmek için kullanılabilecek birden falza kelimenin hepsi de gerçekten aynı şeyi anlatıyor olabilir mi?

Ok ve Kalkan

Kelimeler tarih boyunca devletlerin nezdinde de bireyler bazında da birer ok veya kalkan gibi kullanılmıştır. Taa Orhun Kitabeleri’nde komutanların ne kadar kahraman olduklarını taşlara kazımak da bunun somut bir örneğidir. Aradan geçen yüzyıllar hâlâ daha bize kitabeleri unutturamıyor, savaşı kimin yiğitçe kazandığı bilgisini zihnimizden silemiyor. Peki tek taraflı okuduğumuz bu yazıların bir diğer yüzü olsaydı ve Çin kaynaklarında da savaşta çok yiğitçe mücadele ettikleri ama alçakça öldürüldükleri yazsaydı? Mevzu, tarihî kaynaklara gelince işler mecburen karmaşıklaıyor ve benim de tarihle ilgili hiç iddialı bir bilgi birikimim yok. Ama bunu böylece söylemesem de aksine, bu sayfaya sözde güvenilir olan ama neredeyse kimsenin girip kontrol etmekle uğraşmadığı kaynaklara dayanarak o zamanki Çin ile ilgili bilgiler sıralasam… Biraz destekli sallarsam okuduğu derginin güvenilirliği hatrına yazılanlara inanacak birileri olabilir değil mi?

Kulağa amaçsızca gelen bu varsayımlarım her gün yüzlerce kez binlerce kişi tarafından yapılıyor ve belki on binlerce insan tek tıklamaya ya da tek bir gazate sayfasına güveniveriyor. Politikacılar ne kadar demagojik konuşmalar yapıyorsa medya da o kadar magazin haberciliği yapıyor. Çoğu tarih yazımlarının hükümete göre şekillenmesi gibi gazeteciler de ideolojilerine uygun kelimeler seçiyor. Özetle, BBC mikrofonuyla dinlediğimiz röportajlar sadece onların duyurmak istediklerini, New York Times’da çıkan haberler de yalnızca olaylarla ilgili onların empoze etmek istedikleri yorumlarını içeriyor. Buna ister manipülasyon diyelim, ister algı operasyonu dinleyelim, ister devletlerin ya da ideolojilerin yeni nesil savaş ve strateji ayağı diyelim. Neticede arada kayıplarımız olmaya devam ediyor çünkü insan yapısı gereği hafızasına çok da güvenebileceğimiz bir varlık değil.

Hafızanın Kurgusu

Elizabeth Loftus insan hafızası üzerine çalışan bir bilim insanı, onun ifadeleriyle “hatırlama problemleri üzerine”. 1974 yılında Loftus ve John C. Palmer, araba kazası deneyi (car crash experiment) diye adlandırılan bir deney yürütüyorlar. Deneyde katılımcılara kurgusal bir araba kazası videosu izletiliyor. Daha sonra kaza ile ilgili iki farklı soru soruluyor: Birincisinde arabaların hızlarının tahmin edilmesi isteniyor, ikincisinde de hiç kırık cam var mıydı belirtilmesi. Ancak soruları sorarken birer ifadeyi değiştiriyorlar. Bir grup için “Arabalar çarpıştıklarında ne kadar hızlı gidiyorlardı?” yazarken diğer grup için “Arabalar birbirine girdiğinde ne kadar hızlı gidiyorlardı?” yazıyor. Şaşırtıcı olmayan sonuç, soru “Arabalar birbirine girdiği zaman…” şeklinde sorulduğunda görgü tanıklarının daha yüksek hızda tahmin verdikleri oluyor. Biraz şaşırtıcı kısmıysa, soru bu kelimelerle sorulduğunda görgü tanıkları kaza yerinde cam kırıkları olduğunu gördüklerini söylüyorlar, oysa camlar hiç kırılmıyor. Loftus daha sonra çeşitli araştırmalara ve deneylere devam ediyor ve sahte anı (false memory) yaratmanın hiç de zor olmadığını kanıtlıyor.

Sadece birkaç kelimenin farklı kullanılmasıyla değişen ifadeler insanlar üzerinde hatrı sayılır oranda farklılık oluşturuyor. Ufak pekiştirmelerle de hafızanıza oldukça güvenerek gerçeğin sizin hatırladığınız şey olduğuna emin olmaya başlıyorsunuz. İnsanın hafıza karşısındaki bu aciz duruşu ise mutlaka birilerinin işine yarıyor. Mesela hep aynı gazeteyi takip ediyorsanız belli günlerdeki önemli tarihî olaylardan hiç haberiniz olamıyor. Ya da internete fazla güveniyorsanız, Google’a Srebrenitsa Soykırımı yazdığınızda bilgi kutucuğunda üst başlık olarak katliam kelimesini görüyorsunuz. 11 Eylül saldırıları ile ilgili çok maddeli, detaylı bilgi olmasına rağmen Hiroşima ve  Nagazaki’ye atılan atom bombalarıyla ilgili yalnızca iki madde okuyabiliyorsunuz. Birinin diğerinden daha trajik ya da faillerinin daha masum olmadığı bu evrensel olaylarla ilgili bile neden bu kadar kaçak oynanıyor? Bununla ilgili tesbitini ve tedbirini Malcolm X bize yıllar önce söylemiş oluyor: “Eğer dikkat etmezseniz medya mazlumlardan nefret etmenize ve zalimleri sevmenize sebep olur!”

Farkı Fark Et!

Son yıllarda ülkemizde Suriyelilere karşı çok sık nefret içerikli haber yapılıyor. Problemlerimizin en büyük kaynağının bu olduğuna varan üsluplar geliştiriliyor. Henüz zanlı olarak göz altına alınan bir insan haberlerde âdeta failmiş gibi lanse ediliyor ve çoğu zaman, eğer masumsa, beraatinden kimse söz etmiyor. 15 Temmuz gecesi yabancı basının manşetleri kimi ne kadar desteklediklerini açıkça eleveriyor ve haddi olmayan birtakımları bir devletin mahremiyetine, iç işlerine eleştiriler ve tespitler getiriyor. Ne hakkında nasıl düşüneceğimizi söyleyen bu üslup malesef bazen kendine muhataplar da buluyor. Mühim olan bu durumu fark etmek, akınıtının suyuna kendini kaptırıp gitmeden bununla mücadeleye devam edebilmek.

Hafıza, özgürlük gibi hassas bir şeydir diyor Elizabeth Loftus TED konuşmasında. Belki de özgürlüğün bir alt dalıdır da. Sahte anıları doğrularından ayırt etmenin bir yolu yok malesef ama bazı anıları doğrulamanın bir yolu vardır belki de. Kollektif bellekten gelen karmaşık bilgiler zinciri neden bizde kırılmasın? Srebrenitsa Soykırımını sanki Bosna halkının zihninde uydurduğu bir şeymiş gibi göstermeye çalışan güçlere inat hayatımızda bir kere Potoçari Şehitliğini ziyarete gidip, acıları dil ve kültür üstü bir mevkide paylaşmak nesiller ötesi bir farkındalığa sebep olacaktır, eminim. Desteğini ya da muhalifliğini eleştirel yaklaşımlarla edinmek böyle sembolik görünen fiillerle gerçekleşecek. Kendi hafızasına bile tam olarak güvenemeyen insan ne yapacak? Omuz omuza yürüdüğü insana güvenecek ve bilecek ki o da kendisine güveniyor. Çünkü güvenleri sözlerin eylemlerini beslemesinden gelecek. Hafızalar böyle böyle taze kalacak, anılar böyle doğru biriktirilecek. Yan yana yürürken herkes kendi sözünü söyleyecek, o sözler birer melodiye dönüşecek, böylece hep genç ve dinamik bir nesil kalacak.

Biri demiş ki:

‘’Her şey bir kelimeye bağlı.. Bütün fikirler bir kelime değiştiği ya da birine beklenenden daha fazla önem verildiği ve sonra itaat edildiği için değişti. Kelimelerin tonu, şeffaflığı, ağırlığı, tüyü, saçı, bir nehir boyunca evi terk edip birçok şeyin kökü olmaya gelenleri vardır… Hem çok eski hem yeni doğmuşlardır.’’

İZLE:

Elizabeth Loftus’un TED konuşması

https://bit.ly/2K0lAkQ

OKU:

Bir haberi 3 farklı kaynaktan oku.

BAK:

https://bit.ly/2ZhN1NC

(Hassas içerikli bir görüntüdür.)

YAP:

Bir yoldaşınıza çiçek verin.