#

NESİLLER ve İNSANLAR

İNSAN NEYE İHTİYAÇ DUYARSA ONA DÖNÜŞÜR. BU DA O DÖNEM İNSANLARIN İHTİYAÇLARINDAN YOLA ÇIKARAK BELLİ BAŞLI ORTAK ÖZELLİKLER KAZANMASI VE BU ŞEKİLDE ANILMASINA YOL AÇMAKTADIR. BU AÇIDAN SÜREKLİ DEĞİŞEN VE GELİŞEN DÜNYADA GELENEKLER, DAVRANIŞ BİÇİMLERİ DE DEĞİŞİKLİK GÖSTERMEKTEDİR.

Bugüne kadar “Nerede eski bayramlar?”, “Bu gençlik nereye gidiyor?”, “Büyüklere saygı kalmadı.” veya “Bu yeni nesil de hiçbir şey yapmıyor.” gibi hayıflanma içeren cümleleri sürekli duymuşuzdur. Muhtemelen duymaya devam edeceğiz. Peki gerçekten büyüklerimizin dile getirdiği gibi bizden öncekilerde, bizlerde ve bizden sonrakilerin farklı özellikleri var mı? Bu değişiklikler eğer varsa neden kaynaklanıyor? Bu değişiklikler sadece olumsuz yönde mi? Bu soruları birkaç başlık altında inceleyelim; Nesiller, Değişiklikler, Nedenler, Düşünceler.

Nesiller

Nesilleri araştırmaya başladığımızda genel olarak 1965 senesi karşımıza çıkmaktadır. 1965-1979 arasında doğmuş bireyler “X” nesli olarak, 1980-1999 arasında doğmuş bireyler “Y” nesli olarak, 2000 ve sonrası doğan bireyler ise “Z” kuşağı olarak sınıflandırılmıştır. Z kuşağı aralığını bazı kaynaklar 2000-2019/2020 olarak belirtse de bu tam olarak kesinlik kazanmamıştır. Peki 1965 öncesi? Onlar da bir “harf” ile anılıyorlar mı? 1965 senesi öncesi için bir harf belirtilmemiş olsa da burada da belli bir ayrım söz konusu. 1900’lerin başı ve 2. Dünya Savaşı arasında doğan bireyler gelenekselci, sessiz gibi farklı sıfatlarla anılırken 2. Dünya Savaşı ve 1964 arasında doğan bireyler ise “bebek patlaması” gibi bir sıfatla anılmaktadır. Buradan yola çıkarak nesilleri de birbirinden ayıran olgunun dünyadaki iyi veya kötü gelişmeler olduğunu görebiliyoruz. İnsanoğlu başına gelen herhangi bir duruma adapte olarak hayatta kalmayı devam ettirmektedir.

Değişiklikler

İnsan neye ihtiyaç duyarsa ona dönüşür. Bu da o dönem insanların ihtiyaçlarından yola çıkarak belli başlı ortak özellikler kazanması ve bu şekilde anılmasına yol açmaktadır. Bu açıdan sürekli değişen ve gelişen dünyada gelenekler, davranış biçimleri de değişiklik göstermektedir. Sanayi devrimi ile başlayan bu süreçte insan gücünün azalması ve teknolojinin hızlı yükselişi ile bu gelenekler, davranış biçimlerinin özünde yatan “ihtiyaçlar” da değişiklik göstermiştir. Bu yüzden özellikle Z kuşağı için birçok “işlem” prosedürden ibarettir. Bu düşünce gördükleri veya kendilerinden yapılması istenen davranış onların ihtiyaçlarıyla örtüşmemektedir. Yani Z kuşağının istenilen davranışları göstermemesi o kuşağın “terbiyesiz” veya “saygısız” olduğundan kaynaklanmaktadır. Zaten koca bir nesli bu şekilde sıfatlarla eşleştirerek genelleme yapmak o nesil için haksızlık olacaktır. Özellikler bireylere özgüdür. Eğer bu özellikler bir toplumun normlarını oluşturuyorsa buna o dönemin “kültürü” diyebiliriz. Bu kültür başka biri için saygısızca kabul edilirken başkası için saygı unsuru olabilir. Bu durum sadece boylamsal çalışmalarda rastlanılmaz, kesitsel kültürlerarası çalışmalarda da karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra nesilleri bıçakla keser gibi keskin aralıklara ayırmak da çok mümkün değildir. Çünkü dünyanın bir ucundaki insanın yeniliklere ulaşması daha kolayken diğer ucundaki insan yeniliklere ulaşana kadar farklı bir nesil daha doğuyor. Literatürde nesiller arasındaki farklılıkları belirten çalışmalar olsa da nesillere çok daha geniş çerçevede ele alınırsa bu farklılıkların çok keskin olmadığı görülür.

Düşünceler

Peki gerçekten bu değişiklikler, kültürler hep olumsuz mu? Sürekli kötü bir yere doğru mu gidiyor insanoğlu? Bu sorulara yanıt vermek gerçekten çok zor. Ancak özellikle ilgilendiğim alan olan dijital platformlar ve içeriklerden yola çıkarak birkaç gözlemimi bu sorulara yanıt olması dileğiyle paylaşabilirim. Özellikle sosyal medya platformlarının yasaklanması zaman zaman gündeme gelirken bu platformu kullananları, içerikleri analiz etmeye çalışırım. Öncelikle belirtmeliyim ki artık bu platformu sadece Z veya Y kuşağı kullanmamaktadır. Her yaştan, nesilden insan dijital platformlarda kendilerine göre içerik ve “dijital yaşam alanı” bulabilmektedir. Ortaya çıkan içeriklerin çoğunun “faydalı” içerik olmadığını kabul ederek belli bir ihtiyacı karşılamaya yönelik olduğu kanısına varmaktayım. Bizlere, başkalarına “çok saçma” gelen o videolar, fotoğraflar, akımlar bir çabanın ürünüdür. Bu çaba yeni neslin kendi kültürünü oluşturma çabasıdır. Sosyal kabulü, ilişkileri, benlik saygısını, özgüveni içeren çok yönlü çabadır. Kendim de Y kuşağının sonunda olduğumu düşündüğümde özellikle Z kuşağının bu çabasını “cesurca” bulmaktayım. Her neslin iyi-kötü, faydalı-faydasız içeriklerini üreten bireyleri olacaktır. Bunun yanı sıra dijital platformları değerlendirirken insanların büyük çoğunluğunun tek yönlü değerlendirme yaptıklarını gözlemliyorum. Halbuki beğenilmeyen Y veya Z kuşağı gençleri gösterdikleri çabalar sayesinde birçok başarı elde edebilmiş, kendi iş alanlarını oluşturmuşlardır. Hatta aralarında genç yaşta girişimleri sayesinde milyoner olabilen veya yaşamını düzene sokanlar var. Bu gençler üniversite kazanmayı, üniversiteyi bitirmeyi, atanmayı ve benzeri diğer süreçlerin ötesine geçebilmiş bir neslin bireyleridir. Özellikle pandemi döneminde gençler, daha bebeklik döneminde iken uyum sağladıkları teknoloji sayesinde “istediklerini” öğrenerek yeni işlere imza attılar. Kısaca sürekli ürettiler.

Yaşadığımız dönem özellikle Z kuşağı gençleri için kendi kişilik gelişimlerinin ve hayat kurma çabalarının en dorukta olduğu nokta olarak kabul edebiliriz. Z kuşağının ve sonrasından gelecek kuşakların karşılaştığı “tehlikeler” var. Elbette bu tehlikeler başka bir yazının konusu. Ancak her nesil kendi dönemlerinin tehlikeleri ile karşılaşmıştır. Tehlikeler zaman zaman benzerlik gösterse de o döneme özgü bir formu vardır. Bu yüzden tehlikeler benzersizdir. Bizlerden önceki nesiller kendi karşılaştıkları tehlikelerle nasıl başa çıktılarsa bizler de ve bizden sonraki gelecek nesiller de bu benzersiz tehlikeler ile başa çıkacağından eminim. Bu yüzden bizden sonra gelecek nesiller bizlerden çok daha farkındalığı yüksek, bir şey üretme konusunda çok daha cüretkar, ihtiyaçlarını ve önceliklerini daha iyi belirleyebilme özelliğine sahip, yaşadıkları çevre ve gelecek için daha duyarlı bireylerden olacaktır. Bu da onların üstün özelliklerinden dolayı değil, kendilerinden önceki neslin mirasından dolayı olacaktır.

Ne kadar tarihte kötü ve yaşanmasını istemediğimiz olaylar olsa da sürekli insanoğlu üretmiş ve gelişmiştir. Yaşanmasını istemediğimiz olaylar ise yukarıdaki “kötü/faydasız” olarak nitelendirebileceğimiz çabaların ürünüdür. Önemli olan bizim kendi zaman aralığımızda hangi yolu seçeceğimiz, hangi tür mirası arkamızda bırakacağımızdır. Neslimizin iyi içeriklerini üreterek mi ihtiyaçlarımızı karşılayıp bu şekilde bir miras mı bırakacağız? Yoksa kötü faydasız içerikler üreterek mi?