#

Ömer Karaoğlu, Aynı Sırayı Paylaşanlar’da!

Seyirci Kalmak ya da Kalmamak, Bütün Mesele Budur!

Biz Ömer Karaoğlu’nu iyi biliriz ama Ömer Karaoğlu kendisini nasıl bilir?

Sıradan, duygusal, umutlu; kitabı, güzel işi, sözü ve sesi seven biri…

Babanız müftü olmanızı istemiş ama siz çok farklı bir yoldan gitmişsiniz. Sizi takip edenler baba sözü mü dinlesin yoksa kendi yollarını mı çizsinler?

Çok da farklı sonuçlara ulaşmış sayılmam. Yaptıklarım için çok farklı bir yoldan gittiğim söylenemez diye düşünüyorum. Bizde hissetmek, düşünmek, söylemek birbirinden ayrı mevzular olmadı hiç. Müslümanca düşünmek, duymak ya da söylemek çabasıydı olan bitenler.

Müzik yaparken hocalık da yaptım. Müftülük değildi ama üniversitede ya da dışarıda yaptığımız ilmî-fikrî çalışmalar sırasında bu meselelerden uzakta olmadık hiç.

Bizi dinlesinler desem dinleyecekler mi? Biz onları dinliyor muyuz? Baba sözü ya da kendi seçimleri neden illa ayrı yönlere çıkmalı? Yaptıkları seçimleri önemsemeli fakat kendilerinden önce iyi örnekler olarak gözlerine değen “ihtiyarlar”a da dikkat etmeliler. Bu kişi mutlaka babaları olmayabilir. Çünkü uyanıklar, göz göre göre aynı hataları tekrarlamak yerine diğerlerinin tecrübelerinden yararlanırlarmış. Böyledir de yine hepimiz tekrarlarız benzer yanlışları ve kendi sınavımızla hikâyemiz ortaya çıkar.

Nasihat alabileceklerimizden nasihat alabilmek hikâyemizi güzelleştirebilir. Hâlâ vaktimiz varsa bu çok değerli. Ayrıca hikâyem bitmiş değil. Tercihler yapıyoruz, seçimlerde bulunuyoruz sürekli ve her seçişimiz bir vazgeçme aynı anda. İş ki pişmanlıklar ağır çekmesin sonunda.  

Bu sayıdaki konumuz eğitim olduğu için biraz sizin eğitim maceranızı dinlemek istiyoruz. Okul hayatınızdan geriye sizi gülümseten ne kaldı?  

Eğitim hayatımın omurgası okullarda değil dışarıda, büyüdüğüm çevrede şekillendi desem sanırım yanlış olmaz. İlk ve ortaöğrenim yılları İstanbul Bayrampaşa’da “özel” olmayan okullarda geçti. Ancak düşünce ve duygu dünyama esaslı izler bırakan asıl çevre bir caminin etrafıydı.

Muradiye Camii’nin imam-hatibi, bir âlim, bir güzel adam Ahmet Sarıoğlu hocayı tanımak birkaç kısa sene içinde önemli izler bıraktı hem bende hem de birçok insanda. Doğru düzgün, birikimli, omurgalı bir adamı tanıyor ve Kitabı, peygamber örnekliğini, hayatı, düşünmeyi, paylaşmayı öğrenmemizin vesilesi oluyordu hoca. Sonra çok kalmadı zaten, hızlıca işini yaptı ve kırk beşinde Rahman’a gitti (1985 yılıydı). Derin bir iz ve burukluk hissi…

Gülümseten çok hatıra var da hangisini sığdıralım buraya bilmem. İlk sahne mesela… Bir avuç misafir karşısında, sahnede iki elimizi nereye koyacağımızı şaşırdığımız acemi ama samimi telaşlarımızı hatırlar ve gülerim. Bir konser sırasında mesela tam eseri okumaya girecekken mikrofon kablosu pat diye çıkıverir bağlantısından, kalırsınız öylece… Ya da ilk kez dersine girdiğiniz bir sınıfta öğrencilerden bazıları sizi daha önce sanat yönüyle tanımış biridir ve bir konserde gibi derste gülümseyen gözlerle feodal Batı’yı veya Osmanlı modern asırlarını dinlerken, “Bir eser istesem mi?” gibi bakar ama ne çare J

28 Şubat’ın tanıklarından birisiniz. O yıllar eğitime ve eğitim hakkına nasıl bir darbe vurdu?

O yıllar birçok Müslüman gibi biz de sürecin sıkıntılarını paylaştık ve tanıklık ettik. Bunun bir demokratik hak arayışı konusu olduğuna başından beri inanmadım. Bu, Müslümanca düşünmek ve durmak meselesiydi ve o yıllara özgü bir durum da değildi(r). Bazılarımızın kullandığı dilin, zaman zaman yapılıp edilenlerin işaret etmeye çalıştığı “mesele”nin bağlamıyla çelişkiler oluşturduğunu düşünüyorum.

Onurlu bir direnmeyle, diplomaya ya da seküler bir nişana ayarlı feryatların iç içe girdiği, karışık kafalar, sancılı devrelerdi. Hak gasp edenlerin ne idüğü malum da hak talep edenler için bu talep neyi ya da neleri içeriyordu? Burası kafa yormamız ve konuşmamız gereken esas meseleydi. Geldi ve geçti. Ne kaldı bize yarınlar adına? Burası mühim. 

Biraz da Mavi Marmara’dan bahsedelim. Neler yaşadınız?

Kur’an’da Ad kavmi “Yeryüzünde haksızca büyüklenenler ve ‘Bizden daha kuvvetli kim var?’ diye soranlar” olarak beyan buyrulur. Küresel zulmün şımarık Siyonistlerinin Filistin’e ve özelde Gazze halkına yönelik küstahlık ve zorbalığına vicdan sahibi bir itiraz anlamı taşıyan Mavi Marmara girişimine katılmam gerektiğini hissettim. Silahları çoktu ama “kuvvetli” olmadıklarına canlı tanık olmak bir lütuf oldu. İnsanlaşmak yönünde hâlâ bir çabaları yoktu ve kalın kafalıydılar.

Mesele şuydu: Zulme razı olmadığımızı söz ve eylemimizle ifade etmeliydik. Kısır politik hesaplar, stratejiler bu hesabın dışındadır ve bu hareketin umurunda da olmamalıdır. Seyirci kalmak ya da kalmamak, bütün mesele budur! Aslolan bir gemi çıkarabilmektir, menzile varmak ya da varmamak değil. Seküler kazanımlar ya da galibiyetlere ayarlı bir kafaya izahı zor. Oradakilerin yaşadıklarına benzer muameleler gördük tabii. Ayrıntıya girmeyeyim, sanatçı muamelesi görmedik elbet J Özel eşyalarımız çalındı, taciz edildik, hapsedildik vs. İsrail bu. İkram görecek değildik tabii.

FİLM ŞERİDİ     “Bu yaşına kadar Ömer Karaoğlu hayattan ne öğrendi?” desek, bir cümle ile ne dersiniz?   Azar azar öldüğümüzü, “Allah”sız bir hayatın anlamsız, derinliksiz, içeriksiz, zavallılık olduğunu…   20 yaşına gelmeden mutlaka şunu yapın diyebileceğiniz ne var? Namaz kılın!   Başucu kitabınız nedir? Ya da sıkılmadan izlediğiniz bir film?   Başucu kitabım illa Kur’an. Sık ve sıkılmadan pek film izleyemem. İyi filmler olduğunda çocuklarla beraber toplanıp arada izleriz. Son yıllarda TRT’nin “Yeşil Deniz” dizisi hoştu. Arkadaşlık, vefa, doğru sözlülük temalarıyla sade ama anlamlı bir işti. Karmaşık, aksiyon dolu, aklımızla ve ruhumuzla dalga geçen kurmaca şeytanlıklarla ve yutturmacalarla dolu filmler, diziler can sıkıcı. Okumayı tercih ediyorum daha ziyade.   Öyle biri var ki onu okuduğumda/tanıdığımda/seyrettiğimde/hakkında bilgi edindiğimde hayatımda çok şey değişti diyebileceğiniz biri var mıdır?   Resullerden ve Allah Resulü aleyhisselamdan başka hakkında bilgi edinince “hayatımı değiştirecek derecede önemsediğim” başka kimse yok.    Kendinizi küçük yaşlarınızda yakalama imkânınız olsaydı kulağınıza ne yapmayı ya da ne yapmamayı fısıldardınız?   Az konuş, çok iyilik yap!   Bizi okuyan gençlere hangi ezginizi hediye edersiniz?   Arzuhal.