#

Sözel mi? Sayısal mı?

Eğitim dünyasını ikiye bölen sözelci-sayısalcı ihtilafının, beş yaşımdan beri en iyi arkadaşım olan Cemal’le aramızdaki dostluğu da çizik atacağını hiç düşünmemiştim. Çizik demem lafın gelişi, aramızda oluşan uçurumun yanında dünyanın en büyük çukuru olan Mariana çukuru bile küçücük kalır.

 Konunun buralara kadar geleceğini nereden bilirdim? Bunu Cemal’e de söyledim, insanlar farklı düşünebilir, çok yakın dost olsalar da hatta günün 15 saatini beraber geçirip aynı takımı tutsalar, aynı yemekleri sevip, aynı çocuklara gıcık olsalar da bazı konularda fikir ayrılığına düşebilirler. Misal ben Türkçe dersinin en önemli ders olduğunu düşünürken –bunun Matematik yazılılarından aldığım en yüksek notun on üzerinden üç olmasıyla bir ilgisi yok– Cemal önem sıralamasında birinciliğe Matematiği koyuyor. Tabii ki olabilir, koskoca eğitim dünyası bile bu tartışmada fikir birliğine varamamışken Cemal’le ben mi varacaktık?

Bizim bu “Türkçe mi daha önemli Matematik mi?” tartışması dallanıp budaklanınca bütün çocukluğumu beraber geçirdiğim arkadaşım bir anda bana düşman oldu. Ben de bu böyle olmayacak, bari orta yol bulmak için Tarih hocasına başvuralım, dedim. Hem Cemal’le barışmak hem de “Matematik mi önemli, Türkçe mi?” sorusuna bir cevap bularak aydınlanmak istiyordum. Cemal bir şartla kabul etti. Tarih hocası sözelci olduğu için bu konuda adaleti sağlayamaz, direkt olmasa da ister istemez gönlü benden yana kayarmış, bu yüzden bir de Fizik hocasına danışmamız gerekirmiş. Gayet lüzumsuz bir iş olarak görsem de sonrasında “Sinek küçük ama mide bulandırır.” dememek için Cemal’in teklifini kabul ettim. Tarih ve Fizik hocalarının Türkçenin en önemli ders olduğu konusunda hiç tereddüt etmeden fikir beyan edeceklerine zerre şüphem yoktu.

Kâğıt üzerinde tıkır tıkır işleyen bir planın uygulama safhasında bodoslama duvara toslaması gibi, içine düştüğümüz Türkçe-Matematik ihtilafı ilk önce büyük ümitlerle başvurduğumuz Tarih hocasına tosladı. Tarihçiye başvurma fikri benden çıktığı için, ilk sözü alarak lafı gevelemeden “Hocam bir konuda yardımınıza ihtiyacımız var.” dedim. “Bütün dersler elbette ki çok önemli ancak bir sıralama yapacak olursak ben en önemlisinin Türkçe olduğunu düşünüyorum. Cemal’se ısrarla Matematik diyor, olaylara bakış açısı son derece objektif bir Sosyal Bilimci olarak sizin bu konudaki görüşünüzü alabilir miyiz? Kısaca Türkçe mi Matematik mi?” diye sordum.  Tarihçi bir bana bir Cemal’e bakıp bıyığını düzelttikten sonra, “Bak yavrum,” dedi. “Tabi ki bütün bilim dalları önemlidir, bir sıralama yapmak boş işle uğraşmak olur ama madem sordunuz, madem tertemiz akıllarınızı bunun için yordunuz o zaman söyleyeyim, Sosyal ve Beşeri Bilimlerin en önemli dalı tartışmasız Tarih’tir! Tarihinden kopan bir toplumun geleceği yoktur çocuklar! Ayrıca unutmayın tarihini bilmeyen bir milletin coğrafyasını başkaları çizer! Şimdi siz söyleyin bana hangisi önemliymiş? Türkçe mi? Matematik mi? TARİH Mİ?”

Cemal ve ben var gücümüzle “Tariih!” diye bağırdık, kuyruğumuzu kıstırıp tırıs tırıs giderken Tarihçi hâlâ arkamızdan bağırıyordu, “Güzel ülkemizin sınırlarını başkalarının çizmesini ister misiniz? Hı? İster misiniz?” diye.

Keşke Tarihçiye bu konuyu hiç sormasaydık. Aldığımız bu cevaptan sonra aslında ben Fizikçiye gitmeyi istemedim ama bu sefer de Cemal ısrar edince pilavdan dönenin kaşığı kırılsın, deyip öğretmenler odasına daldık. Cemal alacağı cevaptan çok emindi. Fizikçi sağ olsun, çok şeker bir adam, sorumuz karşısında öyle bıyığıyla falan oynamadan –zaten bıyığı da yoktu- 12 numara gözlüklerini çıkarıp başladı “Dünya ateşten bir toptu…” demeye. Cemal’le ben birbirimize baktık. Enerji, Kütle, Einstein… Sözlerinden sonra hocanın cümlesini bitirmesine izin vermeden “Tamam hocam affedin, Fizik bütün bilimlerin anasıdır.” deyip oradan uzaklaştık. 

Kafamız karmakarışık olmuştu üstelik işin içine bir de Kimya, Biyoloji, Coğrafya falan girer diye başka hocalara da gidemiyorduk. Güzel tarafıysa Cemal benimle yine eskisi gibi kafama vurarak konuşuyordu, yani yelkenleri suya inmişti. Artık küs olmadığını ispatlamak için “Gel,” dedi “Sana bizim kokoreççiden şöyle bol acılı bir kokoreç ısmarlayayım, hem biliyor musun bence bütün bilimlerin üzerinde kokoreç yapma bilimi geliyor!”

Cemal’e hak verip “Biliyorum,” dedim. “Zaten dünya da dev bir kokorecin etrafında dönüyor…”

                                                                                                                                                                                                                                                                    Arzu Kadumi