#

Ne Bu Güney Kore, Yenir mi İçilir mi?

Efendim, Güney Kore gözleri çekik ama içi gülen, boyları küçük ama yürekleri kocaman insanları yaşadığı bir diyar. Yerini tarif etmek gerekirse alışageldiğimiz dünya haritasında Türkiye’nin doğusuna doğru bir hayli ileride, Asya kıtasının en uç noktasında ufak, sevimli bir ülke. Yüzölçümü olarak 100.210 kilometrekare, yani yaklaşık Türkiye’nin 1/7’si kadar. 50 milyon insanın gezdiği Güney Kore sokakları hayli kalabalık. Ülkede metro ağı çok gelişmiş, öyle ki Güney Kore yüzölçümüne oranla dünyanın en büyük metro ağına sahip ülke. Gidenlerin mutlaka gidilmesini tavsiye ettiği ülkenin birçok ilginç yanı var ama biri diğerlerine ağır basıyor sanırım: Tam anlamıyla dibi görmüşken 50 yıl gibi kısa bir sürede küllerinden yeniden doğması. Ama ne doğuş; öyle bir doğuş ki Zümrüd-ü Anka’yı kıskandırır, peşine Simurg’un kuşlarını düşürtür. İşte, öyle bir doğuş. Hadi gelin sizinle bu doğuş ne zaman, nasıl olmuş bakalım.

Güney Kore’ye Neler Oldu?

Haydi gelin önce sizlerle zamanda bir yolculuğa çıkalım. Yaklaşık 70 yıl geriye gidiyoruz. Yıl 1950, Kore Savaşı henüz patlak verdi. Dünya, Kore için seferber oldu ama kimisi Güney için kimisi de Kuzey için. Türkiye dahil birçok ülke Kore savaşı için arazide hazır bekliyor. Savaşın ayrıntılarını anlatarak tadınızı kaçırmak istemiyorum ve 3 yıl ileri atlıyorum. Şimdi yıl 1953, savaş sona erdi ve taraflar yaklaşık 3 milyon insana veda etti. Veda edilen sadece insanlar değildi; savaşın ardından şehirlere, fabrikalara, hastanelere, yollara kısaca ülkeyi kalkındıran her şeye veda edilmiş oldu ve bu da ekonomiyi sadece mahvetmedi, dibin de dibine doğru çekti. 3 yılda ülke belki de yüzlerce yıl geriledi. Elden gelen hiçbir şey yoktu artık, olan olmuştu. Yoksa var mıydı?

Peki Nasıl Kalkındı?

Güney Kore, Kore Savaşı’ndan sonra dışa bağımlı bir ülke konumundayken düştüğü yerden kalkmayı bildi. Peki, Güney Kore 50 yıl gibi kısa sayılabilecek bir sürede nasıl kalkındı? “Han Nehri Mucizesi” olarak isimlendirilen bu olay şöyle gerçekleşmiş:

1953’ten sonra bir müddet dışa bağımlı bir şekilde hayatını sürdüren Güney Kore, bünyesinde bulundurduğu şirketleri güçlendirmek suretiyle ekonomisine can vermiş. Mesela hepimizin aşina olduğu otomotiv markası olan Hyundai, savaş öncesinde inşaat firmasıyken savaş sonrasında kalkınmaya destek olmak için yeniden yapılanmaya gitmiş ve otomotiv, teknoloji ağırlıklı bir şirket hâline gelmiş. Yine aynı süreçte beş yıldızlar anlamında “Five Stars” olarak isimlendirilen Samsung, Hyundai, LG, SK Group ve Lotte şirketleri ülkenin kalkınmasına ciddi destek vermiş. Güney Kore bu yükselişte her yıl ortalama % 10’luk devasa bir ivmeyle büyümüş ve yavaş yavaş dünya devi hâline gelmiş. Tabii bu yükselişini en az doğru hamleler yapan şirketler kadar istikrarlı ve çalışkan halkına da borçlu, zira şirketlerin yahut ülkelerin başarısı çalışanlarının başarısından geçiyor. Güney Kore eğitime verdiği önemle de sınavı tam notla geçiyor.

Güney Kore’nin Gizli Silahı

Tamam, bu Güney Koreliler çok akıllı adamlar, şirketleri doğru hamleleri yapıyor, sonra eğitime önem veriliyor falan. Eğer biz de bunları yapsak Güney Kore gibi kalkınır mıyız? Sanırım bu sorunun cevabı olumsuz çünkü bahsedeceğim bir etken daha var ki o da şu “Çalışma Disiplini”. Güney Korelilerin sahip olduğu en önemli özellik belki de bu. Peki, nasıl elde ediyorlar bu disiplini? Bu soruyu kendime sorduktan sonra 1953 yani çöküntüden 2000’li yıllara Güney Kore’de neler değişmiş biraz araştırdım ve topladığım verilerden biri dikkatimi ziyadesiyle üzerine odakladı. 1953’ten sonra yıldan yıla ülkedeki Hristiyan oranında bir artış var. Bu artışın özellikle Protestan ağırlıklı olması da çok enteresan. Şimdi Protestanlıkla çalışmanın ne alakası var, diyeceksiniz ki en doğal hakkınız. Cidden ne alaka? Hadi bakalım ne alakaymış.

Bildiğiniz üzere sanayi devriminin ardından toplumlar sosyolojik olarak ciddi değişimler yaşadı. Özellikle kapitalizmin hakim olduğu bölgelerde insanlar makineleşmeyle birlikte artık ihtiyaç duyduğu kadar değil üretebildiği kadar üretmeye başladı, üretimin artmasıyla tüketimde de ciddi bir artış oldu. Böylelikle insanlar “yaşamak için üretmek” felsefesinden “üretmek için yaşamak” felsefesine geçiş yaptı. Max Weber de hayatını toplumdaki bu değişimi daha doğrusu kapitalizmi anlamaya adamış biri. Max Weber bu konu hakkında şöyle bir kitap yazmış: “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu”.

Kitapta anlatılana göre Protestanlığın biri kolu olan Kalvinizm’e mensup olan insanların düşüncesi şöyle: Tanrı çalışkandır, bir fiil olarak çalışmayı ve çalışkanları sever. Bu arkadaşlar da Tanrı’nın iyi bir kulu olabilmek için hayatlarını çalışmaya adıyor. İşte, bu felsefe ile kapitalizmin üretmek yani “çalışmak için yaşamak” felsefesi bire bir örtüşüyor. Yani uzun sözün kısası Protestan mezhebine mensup yerlerde kapitalizm daha rahat ve güçlü bir şekilde var oluyor. “Bizim Güney Korelilerin şu an bile sadece %18’i Protestan, nasıl olacak bu iş?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim ve hemen cevap veriyorum: Efendim, bu kapitalizm çok enteresan bir illet, hele bir de Protestanlıkla birleşti mi durdurulması çok zor. Güney Kore örneğinden gidelim.

Savaşların sadece kötü yönleri yok, iyi yönleri de var. Savaşan milletler arasındaki kültürel etkileşim de bunlardan biri. Kore Savaşı sırasında birçok millet ve dinden insan Güney Kore ile birlikte savaştı. Savaş sırasında Güney Kore’ye Protestanlık tohumu ekilmiş ve ardından bu tohum Güney Kore’deki Protestan bir zümre olarak filizlenmiş oldu. Bu zümre kapitalist düzende iş yapmaya başladı, tabi çalışmalarına dinî olarak da karşılık bulan bu zümre zaten kızışmış olan rekabet ortamını daha da kızıştırdı ve Protestan olmayan halk da rekabetten sıyrılmak için Protestan zümre kadar çalışmak zorunda kaldı. Max Weber’in deyimiyle “Protestan Ahlakı” Güney Kore’de de bu şekilde yayıldı ve böyle böyle tüm halk Protestan ahlakı ile ahlaklanarak, “çalışmak için yaşamak” felsefesini tam anlamıyla benimsemiş oldu. Ve Güney Kore kapitalizmi tam olarak uygulayarak kapitalizmin hüküm sürdüğü her ülkede olduğu gibi bir şirket mantığı ile çalışan ülkelerde sürekli kazandı. Kazançları yıldan yıla birikti ve bugünkü hâlini almış oldu. Peki, Güney Kore 50 yıllık istikrarlı çalışmanın ardından ne hâle geldi?

Güney Kore Bugün Ne Oldu?

Bugün ne mi oldu?

Güney Kore, dünyanın en büyük 11. ekonomisi oldu. Daha önce bahsettiğim beş yıldız şirket de dahil olmak üzere tam 15 şirket dünyanın en büyük şirketleri sıralamasında yer alır hâle geldi. Güney Kore gemi inşasında dünyanın en büyüğü oldu. Sadece bir firmasıyla (Samsung) dünyada girmediği ev/ofis, ulaşmadığı insan kalmadı. Kişi başına düşen gelir olarak dünyanın en zengin 25. ülkesi oldu. Ve daha neler neler oldu.

Güney Kore’den İbret Alınmalı

Müslüman bireyler olarak başarılı olmak için ne yapmalı? Biz de mi Protestan ahlakı ile ahlaklanmalıyız? Tabi ki hayır. Bizim kendimiz olalım, İslam’ı düzgün yaşayalım yeter, zira biz ki “Dünya veya ahiret işlerinden biriyle meşgul olmadan boş duran kişiyi görmekten hoşlanmam.” diyen; yolda giderken boş duran bir adamla karşılaşıp selam vermeyen, dönüş yolunda aynı adamı bir işle meşgul görünce selam veren Peygamber’in (sav) ümmetiyiz. Çalışmak için ne Protestan ahlakına ne de başka bir şeye ihtiyacımız var. Sadece İslam’ı yaşamaya ve iyi birer Müslüman olmaya çalışmak bile bizleri başarıya ulaştırmaya yetecektir. Bir tasavvufi görüş “Dünya için hiç ölmeyecek gibi, ahiret için de sanki yarın ölecek gibi çalışmalı.” der, ne güzel der.

Kısa Kısa Güney Kore

  • Ülkemizin 3. olduğu 2002 dünya kupası, Kore’de düzenlenmiştir. Kim bilir belki de bundan dolayı Koreliler Türkler tarafından çok sempatik bulunuyor.
  • 2017’de vizyona giren Oscar adayı Türk filmi olan “Ayla” Kore Savaşı sırasında cereyan eden gerçek bir hikâyeyi anlatmaktadır.
  • Güney Kore’nin en büyük tersanelerinden birinde tam 45.000 işçi çalışmaktadır. Maaş günü, patron için kabus gibi olmalı.
  • Güney Kore, dünyanın en hızlı internetine sahiptir.
  • Güney Kore’de yeni doğan bebekler 1 yaşında kabul edilir, yani eğer bir Koreli ile aynı gün doğmuşsanız sizden tam bir yaş büyüktür.
  • Dünyadaki en yüksek intihar oranına sahip ülkelerden biridir, kim bilir belki çalışmak için yaşamaya zorlayan sistemleri buna sebep olmuştur(!)
  • Dünyanın en büyük telefon markalarına sahip olmalarına rağmen ülkede Apple iPhone yoğun olarak kullanılmaktadır. Demek ki neymiş, Kore’de “Yerli malı, yurdun malı; herkes onu kullanmalı.” olmuyormuş. 🙂