Seyr-i Gezgin’in Notları
Merhabalar Kıymetli Okuyucu,
Adım Ünal… Soyadım çok da önemli değil. Ama nam-ı diğer “Seyr-i Gezgin” derler bu fakire. Size kendi hikâyemden bahsedeceğim.
İranlı bir şair der ki: ”Aşka uçma kanatların yanar…” Mevlana da der ki: ”Aşka uçamadıktan sonra kanat neye yarar?” İşte bu sözler, hayatımın dönüm noktası oldu.
Liseden sonra herkes gibi hayat denizine ben de balıklama atlayıp boğulmadan nasıl yüzebileceğimi, nasıl mücadele edebileceğimi düşündüm. Beri taraftan da bir hedef ve gaye edinmeyeyim diye sırf boğulup yok olayım diye şeytan “Gençsin oğlum!” diye beni kandırmaya çalışıp yaşlanmamı istiyor, sonra da hiçbir şey öğrenmeden, şükür edemeden, hamd edemeden, insanlara hayrım dokunmadan baki âleme kendisi gibi eli boş, cebi boş gitmemi istiyordu.
Fakat bu niyetini anlayınca kendi çapımda İranlı şairin sözünün de etkisiyle bisikletimle pedal çevirerek yakın tüm köy ve kasabaları, şehrin her tarafını karış karış gezmeyi, her sabah namazını farklı bir camide kılmayı düşündüm. Maddi durumum iyi olmamasına rağmen artık bir hedefim, bir gayem vardı ve onu on ikiden vurmak için çabalamam gerektiğini biliyordum. Konuyu ağabeyime açtım. O da bisikletle değil, motosikletle gezmenin daha akıllıca olduğunu telkin edince hedeflerim artık şehirlerarası olmaya başladı. Sonra bu tutku, Türkiye turuna dönüştü. Daha sonra Doğu’yu, Batı’yı, Kuzey’i ve Güney’i gezmeliydim. Nihayetinde 2 defa Türkiye turu, 4 defa Ege turu, 4 defa Karadeniz turu, 2 defa Gürcistan ve 1 defa da Rusya gezisi yaparak farklı dillerin, farklı kültürlerin, ama insanoğlunun yaşadığı yerleri gezerek tecrübemi arttırdım.
Adlai Stevenson’un şu sözünü gezilerimde bizzat tecrübe ettim: “İnsanlar zaman zaman kıyıcı ama insanoğlu iyi yüreklidir. İnsanlar açgözlü olsalar da insanoğlu tokgözlüdür. İnsanlar ölümlü ama insanlık ölümsüzdür.” Yani, “İnsanoğlu”nun sinesine bir insan olarak -üstelik yaşım küçük olmasına rağmen- birçok iyilik ve güzelliği sığdırdım. Peki, bu yeter mi? HAYIR! Yetmez… Çünkü hayallerimde eksik olan şeyler var. Misal Ortadoğu… Kutsal topraklar… Peygamber Efendimiz’in deve üzerinde çölleri geçerek ulaştığı yerleri ben de motosiklet üzerinde geçmeliyim.
Yavuz Sultan Selim’in âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberime duyduğu aşkla ben de ailemin rızasını alıp helalleşerek bu zamana kadar abdestsiz olarak yanına bile gitmediğim motosikletim ile umre turu yapmak için tekrar hazırlıklar yapmaya başladım. Önceleri defalarca motosiklet ile kamp tecrübemi arttırmaya ve uzun yol eğitimleri yapmaya devam ettim. İstanbul’a yakın ne kadar kamp alanı varsa çadırımı alarak motorumla gittim ve bazen iki gece ormanda kaldığım bile oldu. Yalnızlığa alışarak, kitaplarımla arkadaşlığımı artırıp fikir dünyamda da kendimi hazırladım şimdiki hedefime.
Biliyor musunuz gerçekten bir hedefiniz, bir gayeniz yoksa ne bir yaşam felsefeniz ne bir amacınız oluyor, ne de hayattan tat alarak yaşayabiliyorsunuz. Ben bu hususta biraz talihliyim sanıyorum.
İşte böyle sevgili okuyucu.
Vize başvuru sonucumu sabırsızlıkla bekliyorum, ecdat yadigârı Balkanları dolaşmak için gün sayıyor ve oradan da Avrupa turuna çıkıp gezi olayının zirvesine ulaşarak motosikletle umre planımı Allah’ın izniyle gerçekleştirmeyi ümit ediyorum. Duanızı beklerim. Ahir zaman fitnelerinden gözlerimizi ve kalbimizi korumanın zorlukları arasında kurduğum hayale karşı şeytanın bin bir türlü hilelerine rağmen, camileri ve tarihî mekânları gezerken geçmişin duvarlarda sakladığı huzuru nakış nakış işleyerek ilerlemeye kitlenmiş vaziyetteyim.
Bütün zorluklara rağmen tek başına devam ettiğim bu yolda Medine’de Allah’ın elçisine hem sizden, hem de sevdiklerimden selam götüreceğim. Peygamberime “Seni görmeye geldim ya Allah’ın Resulü.” diyeceğim! Çölleri aşarak, sıcakları aşarak “Kapına geldim, huzuruna geldim.” diyeceğim inşallah.
Gezdiğim ve gördüğüm
yerleri sizlerin de görmesi için kendi blog sayfamda ve internet sayfamda
paylaşımlarıma devam ederek hedeflerimi gerçekleştirmeye gayret ediyorum.
Gayret Bizden, Tevfik Allah’tan.