Kalbine Dön: İçsel Bir Yolculuk
Günümüzde birçok yatırım akıl, zihin ve düşünceye yapılıyor. Duygular ise kötü bir şeymiş gibi anlatılıp yorumlanıyor. Çoğu insan duyguları olduğu için utandırılıyor ve onlara duygularını bastırmaları öğretiliyor. “Duygularına saplanma, hissetme, takılma, çok duygusalsın seni üzerler” mesajlarıyla sıkça karşılaşıyoruz. Bu mesajlar daha küçük bir çocukken bizlere ulaşmaya başlar. Oyun oynarken düşmüşsündür ve canın acıyordur, arkadan bir ses duyarsın “erkek adam hiç ağlar mı?” diye. Bir kız çocuğu öfkesini ifade ettiğinde, hakkını aradığında “Ayıp sana” cümlesi sıklıkla duyulur. Yani kızlar için öfkeli duyguların; erkekler için üzüntü veya korku duygusunun utanç verici olduğu bize sürekli öğretilir. Kültürümüzde erkeklerin sistematik olarak nahif ve hassas duyguları için utandırılması aşırı derecede sağlıksız bir durumdur. Bu yaklaşım kültürümüzde erkeklerin çoğunun ağlarken veya acılarını ifade ederken son derece zorlanmasına sebep olmuştur. Hâlbuki insanız ve hissediyoruz.
Duyguların hayatımızda birçok işlevi vardır. Duygusal zekâsı yüksek olanlar hayatta daha başarılı olurlar. Duygular bize önemli bilgiler verir. İşlerin istediğimiz gibi gidip gitmediğini anlatır. Hayatta kalmamıza yardımcı olur. Kritik durumlarda otomatik ve hızlıca tepkiler vermemizi sağlar. Duygular başka insanlarla ilişki kurmamıza, hayatın gerekliliklerine uyum sağlamamıza yardım eder. Neye ihtiyacımız olduğunu söyler. Neye ihtiyacımız olduğunu bildiğimizde ihtiyaçlarımızı karşılamak için gerekli adımları atabiliriz.
Duygusal tepkilerimizin pek çoğunu önceden öğrenmişizdir. Fakat bu tepkileri zamanla değiştirebiliriz. Bu değişime ise duyguları tanıyarak başlayabiliriz. Hislerinizle savaştığınızda durum daha can sıkıcı hale gelebilir. Var olmalarına müsaade ederseniz o kadar can sıkıcı olmamaya başlarlar. Duygularınız acı verici bile olsa gerçek duygularınızın farkında olup üzerine eğilirseniz daha iyi hisseder, hayatta daha verimli olursunuz. Yüzleşmek ürkütücü olsa da aslında iyileştirici etkisi daha fazladır. Kendisiyle ve korkularıyla karşılaşan insan her zaman daha özgürdür. Gerçek duygularımız gerçekten ihtiyaç duyduğumuz şeyi hem kendimizden hem de başkalarından almamıza yardım eder. Hayatı keşfetmek insanın kendini keşfi ile başlar.
İnsanlar duyguları pozitif ve negatif olarak ayırma eğiliminde olurlar. Bu çok doğru bir sınıflama değildir. Öncelikle her duygu susamak, acıkmak, üşümek kadar doğaldır. Hatta bunları da bir his, duygu olarak kabul edebiliriz. Dolayısıyla birine öfkelenmek, birinden, bir şeyden korkmak, üzülmek, sevinmek, kıskanmak, özlemek, endişelenmek son derece doğaldır. Duygular değil, duygu sonrasında ulaştığınız düşünce ve sergilediğiniz davranış doğru ya da yanlış olabilir. Öfkelenmemiz doğal ancak öfkelendikten sonra çevremize zarar vermemiz yanlış bir eylemdir.
Duygularımızı tanımış olduk sıra geldi onları ifade etmeye. Duygularımızı güzel bir dil ile ifade etmeyi ya öğrenemedik ya da çok geç öğrendik. Duyguları sağlıklı bir şekilde ifade etmenin ilk adımı, ne hissettiğimizi isimlendirmeyi öğrenmektir. Duyguyla ilgili ne kadar kavrama sahipsek, zihnimizde ne kadar çok kelime varsa duygu kapasitemiz o kadar yüksektir. Çünkü o duyguyu ifade edebiliyoruzdur. İnsan kelimeleri kadar yaşayabilir ve hissedebilir. Çoğu kişi bedeninde olup biten yoğun duygusal tepkileri ifade edecek kelimeleri bile bilmez. İfade edilmeyen duygular bir yük olarak insana kalır. Ne zaman ki içimizde taşıdığımız duygu bizi sıkmaya, bunaltmaya başladı onu karşımızdakine kötü bir dille ifade eder olduk. Çünkü artık taşıyamaz hâle geldik. Zamanında söylenmeyen her duygu sonradan misliyle çıktı. İtiraf edilen her duygunun elektriği azalır, daha az zarar verir.
Duyguları ifade etmeyi en iyi bizi koşulsuzca kabul eden bir ilişkide öğrenebiliriz. Bizi olduğumuz gibi kabul eden, yanında iken gerçekten kendimiz olduğumuzu hissettiğimiz, yargılamanın olmadığı, bizi her halimizle kabul eden bir insanla. Bu bir ağabeyimiz, ablamız arkadaşımız olur, kardeşimiz olur, anne babamız olur…
Öfke genellikle diğer bütün duyguların üzerini örten ıslak, büyük bir battaniye gibi deneyimlenir. Kişinin yıllarca içinde tuttuğu öfke ise daha ağırlaşır. İnsanlar öfkelerini sağlıklı biçimde ifade etmeyi öğrendiklerinde diğer duygulara da daha kolay erişilir. Öfkeyi serbest bıraktıkça genellikle keder, acı ve üzüntüyü fark ederiz. Öfke, acı ve üzüntüyü serbest bırakınca hayatımızda çok daha fazla sevgi, neşe ve manevi bağ deneyimleyeceksiniz. Duygunun bizden çıkması rahatlatır tıpkı bir yaradan iltihabın çıkması gibi. Eğer bizden çıkmazsa sürekli önümüze çıkar ve hep o duyguya kapılırız.
İnsan duyguları kadar insandır. Kendini tanımak isteyenler, içine dönmek isteyenler işe duygularından başlamalı. Duyguları fark edip kabul etmeyi öğrenince kendinizle ve çevrenizle olan ilişkilerinizin iyiye gittiğini, iç huzurunuzun daha da arttığını göreceksiniz. Artık duygulara kulak verme zamanı: “Şu an ne hissediyorum?”.