Gecenin Notları
Gece insanı kendi içine sürükleyen bakışlarıyla gözlerimin üzerinde yürümeye başladı. Zamanı saatlere bağlayan insanların sona erdi bütün yalnızlığı; zaman içinde eriyen insanı ve gecenin son bakışlarını ruhuma gömerek başladı. Şimdi uykudan sıyrılıp, sonu gelmeyen yalanlardan başlayıp kendime gidiyorum. Bu yolda “yürümenin dışındaki bütün eylemlerin adı kaçış kaçış kaçıştır[1]”. Yalnızca insana bahsedilmiş olan aklın ve bedenimde kıpırdayan ruhumun izleriyle yola çıkıyorum.
(Yolumu kaybetmek için çıktım bu yola, yolumu yol bilmek için çıktım bu yola, yolumu bulmak için çıktım bu yola…)
Önce, korkudan evler çıktı karşıma sonrasında bir nefret yağmuru, adımlarım öfkem karşısında acizliğimi yitiriyordu. Rüzgâr olabildiğince esmeye başladı. Elimde okuduğum kitaplar ve o kitapların sayfalarına sıçrayan tükenmişliğimle baş başa kalıyordum. Hep aynı mısra dilime sürüklenip duruyordu. “Vakt-ı şâdî de gelir mevsim-i mihnet de geçer[2]. (Dert mevsimi geçer, neşe vakti de gelir.)” İçimde biriken inancın umuduyla kendimi teselli ediyordum. Hakikat ellerime kavuşmadan dinmeyecek sızım, biliyorum henüz tamamlayamadım görevimi, çıkmadım son basamağına piramidin, söylesene Maslow[3] o halde, niçin kanıyor ellerim?
Sizlere gösterebileceğim herhangi bir marifetim yok. Hiç böyle bir şeye sahip olmak istemediğimi de sizlere rahatlıkla söyleyebilirim. Hayatım görmediğim bir çemberin içinde daralıyor. İnsanın halini teslim etmekten başka bir çaresi kalmıyor. Yalnızlığın yüzünü her soluğumda hissediyorum. Duygularımın şuursuzca beni eli geçirdiğini görebiliyorum. Sılay[4]’ın da söylediği gibi
“sözde sebeple ağlayanlar
gerçek sebeple gülemedi”
Ben henüz sebebini bulamamış bir insanım. Bu yüzden bütün adımlarımı hissetmeden atıyorum. Bir gün olur da biri elimden tutar ve nehrin karşısına geçebilirim diye bekliyorum. İnsana en çok da bu beklentinin içinde olmak zarar veriyor. Ayağa kalkmak için başkasını beklemek, yürümek için başkasını beklemek, koşmak için başkasını beklemek. Başkasını beklediğin sürece yalnız değilsin. Yalnızlığı tatmak senin için zor olacak çünkü her şeyde bir sebep arıyorsun. Sebebin varlığıyla harekete geçmek seni eyleme değil sebebin kendisine yönlendiriyor. Oysa sen eyleme muktedir olmalısın, bu yüzden bütün sebeplerin üstünden ellerini çek ve harekete geç!
Bilmiyorum, belki de benim için bu kadar kolay olmayacak önce sırtımdaki yükü bırakmalıyım. Boşa sarf ettiğim zamanı, vadesi dolmuş yalanlarımı, tükenmiş umutlarımı bir kenara bırakmalıyım. Hissetmek için yaşadığım anı insanlardan uzaklaşmalıyım. En büyük tesir insana insandan gelmez, insanlardan gelir. Bütün hevesimi kıran insanlardan ve onların algısından göremediğim bir kendim kalır benimle, ona yaklaşmak istesem de o hep benden uzaktadır. Hiç görmediğim benliğimle aynalarda buluşamadım, biliyorum Lacan[5] bu kez haksız çıktın. Ulaşmak için benliğin kendisine evimdeki bütün aynaları kırmalıyım.
Hayır, bunları da yapamam hepsi zor meseleler benim için, kendime daha kolay yollar bulmalıyım. Diğer yollardan farklı olmalı bu yol, geçilmemiş olmalı daha henüz keşfedilmemiş olmalı. Bu şeylerin çabuk bir şekilde olmasını da istemiyorum. Benim için bir şey ne kadar çabuk olursa o kadar kötüdür. Hayatın karmaşasından uzakta sessiz bir şekilde olmasını diliyorum. Yaşım ne geç ne de erken Rimbaud[6]’un şiiri bıraktığı yaştayım. Zirvesinde bıraktığı şiirden sonra çıkmak istemiyorum onun gibi köle pazarlarına. Sadece her şeyin kendince olabildiği ve olabileceği en doğal halinde gerçekleşmesini diliyorum.
Bütün bu isteklerden sonra farklı
yollar da çıkıyor karşıma. Mesela, her gün hayata yeniden başlamak ister
miydim? Hatırlamak için unutmak gerekir. Zıtlığın hakimiyeti, iyinin ve kötünün
birleştiği yerdir. Doğum ve ölüm arasındaki çizgi her gün doğan birisi için ne
kadar uzayabilir ki? Bu yol sahiden çok meşakkatli. Adımlarıma başlayabilmek için
kendimi de geride bırakmalıyım. Oysa ben her şeyimle ortadayım. Bu yolun
kendisinden de zor bir düşüncesi var. Düşünmek işte yolda düşüreceğim bir şey
de bu, neyim kalacak elimde bu yola çıkınca her şeyimle ortada boy gösterdiğim
zamanın ardından, ellerini üzerimde gezdirenlere haykıracağım. İşte bu benim
hayatım, işte bunlar benim yaşadıklarım; gözlerimin önünde siliniyor gecenin
karanlığına saklanarak, her sabah yeni bir hayata doğuyorum. Her gün yeni bir
hayat, yeniden başlamak ne kadar zor geliyor insana, bildiğim her şey sabah
sona erecek nasıl olsa. Söylesene Korsakoff[7]
gerçekten yaşıyor muyum?
[1] İlhami ÇİÇEK, SATRANÇ DERSLERİ, EDEBİYAT DERGİSİ YAYINLARI, 1983
[2] Şeyh Galip, DİVAN, GAZEL 106
[3] Maslow teorisi veya Maslow’un gereksinimler hiyerarşisi, Amerikalı psikolog Abraham Maslow tarafından 1943 yılında yayınlanmış bir çalışmada ortaya atılmış ve sonrasında geliştirilmiş bir insan psikolojisi teorisidir.
[4] Celal Sılay, HÜSRAN FİLİZLERİ, Yapı Kredi Yayınları, 2006
[5] Ayna evresi, Jacques Lacan’ın psikanaliz teorisinde bir konsepttir. Bu konsepte göre bebekler altı aylık oldukları dönemden itibaren kendilerini ve dolayısıyla benliklerini ilk kez ayna ile karşılaştıkları zaman fark ederler.
[6] Jean Nicholas Arthur Rimbaud (Türkçe: Arthur Rembo) (20 Ekim 1854 – 10 Kasım 1891) Sembolizm’in en büyük temsilcilerinden, aykırı şair.
[7] 1887 yılında Rus araştırmacı Wernicke Korsakoff’un tam bilimsel bir şekilde açıklayarak kendi ismini verdiği sendrom. Kişide özellikle alkolizm sonrasında oluşan bellek kaybından sonra, kişilik kaybının da görülmesi durumudur.