Hepimizi Gururlandıran İnsan: Aziz Sancar
Geçenlerde internette dolaşırken insanlara Aziz Sancar’ın kim olduğu sorulan bir sokak röportajına denk geldim. Cevapları duyunca şaşkınlık geçirdim. Futbolcu diyeninden tutun – siyasetin hayatımızdaki etkisinden olsa gerek – belediye başkanı diyenine, yazar diyeninden “Medyada duydum, Suud konsolonsluğunda öldürülen gazeteci!” diyenine kadar onlarca insan röportajda mikrofona deprem geçirtti. Bittabi Aziz Sancar’ı hakkı ile tanıyan da yaptığı işlerden bihaber olmayan insanlar da çoğunlukta. Her nasıl olursa olsun Aziz Sancar bu ülkenin yetiştirdiği, imkânsızlıklar içinde kendini geliştiren ve Nobel ödülüne kadar yükselen bir değerimiz. Bu sebepten ötürü özellikle son zamanlarda yetişen ve imkân oluşturmaktan çok imkânların ayağına gelmesini bekleyen genç neslin Aziz Sancar’ı çok daha iyi tanımaları gerektiğine inanıyorum.
Gözlerinden Ateş Çıkarmasa da Küçükken Belliydi Birçok Şey
Dünya, 2. Dünya Savaşı’nı atlatmış ve Avrupa kıtası harap bi hâldeyken Mardin’de dünyaya gelmiş, 5 yaşındayken abisinden okuma yazma öğrenmiş, içindeki kimya sevdasına rağmen arkadaş yönlendirmeleriyle İstanbul Tıp fakültesine yerleşmişti. Daha o zamandan kafasına koyduklarını yapan, azimli bir gençti Aziz ve bölümünü 1.’lik derecesiyle bitirerek gelecekte elde edeceği başarıların sinyalini daha 20’li yaşlarına varmadan vermişti. Daha 23 yaşında doğduğu yere bir doktor olarak döndü; vatandaşın ilaçlarını alacak kadar geniş gönüllü, 18 yaş altı futbol A milli takımına çağrılabilecek kadar yetenekliydi. Akademik kariyerini futbola tercih etti. Hiç ingilizce bilmediği hâlde Amerika macerasına başladı Aziz. Sosyal ve maddi açıdan zorluklarla tamamladı yüksek lisans ve doktorasını. Labaratuvarda uyuyordu, yangın söndürme hortumuyla duş alıyodu. Daha sonrasında yaptığı çalışmalar onu çok ileri düzeylere taşıdı.
Mardin, İstanbul ve ABD… Neler Oldu Neler
Kimya aşığı biriydi, her ne kadar tıp okumuş olsa da asla peşini bırakmadı bu alanın, bu sebepten olacak ki her ikisinin kesiştiği alanlara yöneldi. Doktora sürecinde hücre içi kalıtıma ve DNA yapısına yöneldi. Sevdasının peşini bırakmaması onu Nobel ödülüne taşıyacak çalışmaları yaptırdı. Özellikle DNA onarımı üzerine yaptığı çalışmalar ve geliştirdiği yöntem bilim literatürüne yerleşti. Biraz teknik bilgilere değinecek olursak şu en önemli iki çalışmasından bahsedebiliriz:
Doktora döneminde “Fotoliyaz” adı verilen enzim üzerinde çalışmalar yürüten Aziz Sancar, UV (ultra viole) ışınlardan zarar gören DNA genomlarını tekrardan onarabilme özelliğine sahip olan bu bakteriyi hücre içinde elde etmeyi başardı, ayrıca hücrenin bu enzimi fazladan üretebilmesine olanak sağlayan birtakım çalışmalar yaptı. Bir süreliğine bu çalışmalarını rafa kaldırmış olmasın rağmen daha sonrasında tekrar üzerine çalıştı ve DNA’yı onarma mekanizmasını açıklığa kavuşturdu.
Aziz Sancar, uzun süreli uçak yolculukları sonucunda ortaya çıkan “jetlag”ı hücre bazında incelemeye karar vermesiyle ve mikro ölçekte çalışmalar yapmasıyla da krikadyan adı verilen biyolojik saatin çalışma prensiplerinin ortaya çıkmasına da bu çalışması sayesinde önayak oldu. İkinci ve gerçek manada dünyada ses getiren bir diğer hücre içi çalışmasını ise yine bir doktora öğrencisiyken bulduğu bir yöntemi bilim dünyasına tanıtması ile başladı. Maxicell adını verdiği bu yöntem sayesinde hücre içindeki bütün DNA’lar zarar görse bile hücredeki DNA’dan bağımsız tek bir plazmid (DNA dışında genetik kodlarımızı hücre içinde taşıyan halka şeklindeki parçacık) aracılığı ile tekrardan gerekli enzim ve proteinlerin üretimini sağlayabildi. Bu çalışması tek makale ile 1000’den fazla alıntılanma aldı ve dünya üzerinde az sayıda bu orana ulaşan insanlardan biri oldu.
Akademik hayatı boyunca 300’den fazla makale yayımladı, 33 tane de kitap yazdı. İlme adadığı bütün bir ömrü aldığı Nobel ödülüyle değil arkasında bıraktığı o hoş sedâ ile taçlandırdı. Ve bize düşen en büyük görev de onun bize bıraktıklarını devam ettirebilmek.
Nasibi olanın payına düşen…
Aziz Sancar 1250 yıl önce kimyanın temellerini atan Cabir Bin Hayyam’ın, Sırru-l Esrar’ın yazarı Zekeriya Er-Razi’nin, Latinceye hatta ve hatta pek çok farklı yerel dile çevirilen kitapların yazarı El Kındi’nin ve adını pek çok farklı alanda duyurmuş olan İslam âlimlerinin başlattığı ve yükselttiği kimya serüvenini farklı bir noktaya taşımak için kendi kültürümüzden yetiştirdiğimiz başka bir temsilci. İmkaâsızlıktan yakınan bir nesle beş parasız, dil bile bilmeden, Mardin’de başlayan bir peri masalının sonunun nasıl bitebileceğini gösterdi. “Bu ancak masaldır!” denilecek bir hikayenin nasıl gerçek olacağıdır bizlere bıraktığı en büyük miras.
Muhammed Yusuf Alkuş
Prof. Dr. Aziz Sancar’ın İTÜ’lü öğrencilerle buluşması
Aziz Sancar’s Nobel Lecture