#

“Türkiye’nin Anlamı” için ÇALIŞMAK

  İnsanın okuduğu kitaplar, öğrendiği bilgiler ve gördüğü olaylar bazı sorumluluklar yüklenmesine neden olur. Mesela yeni bir bilgi öğrendiğimizde onu paylaşma sorumluluğumuz ortaya çıkar ya da gördüğümüz bir olay karşısında aldığımız tavır bizim üstlendiğimiz sorumluluğun bir göstergesidir. Bu durum, bütün insanlar için geçerlidir. Kişi o sorumluluk bilincine sahip olsun veya olmasın böyle bir şeyle karşı karşıya kalır. Ancak öyle durumlar da vardır ki bazı insanlara hususi sorumluluklar yükler. Yüklenilen sorumluluk da o kişinin daha çok gayret etmesini ve çalışmasını gerektirir. Mesela basit bir örnekle fakir bir ailede yaşayan çocuk zor bir hayat yaşamamak için daha çok çalışmak zorundadır. Fakir olma durumu ona böyle bir sorumluluk yükler. Bu herkesin anlayabileceği en basit bir örnektir. Ya da bir şeylerin varisi olmak sizin daha çok sorumluluk üstlenmenize sebep olur. Bir şirketin sahibinin oğlu ileride şirketi ayakta tutmak veya ileriye taşımak için doğduğu andan itibaren bir sorumluluk ile karşılaşır. Bu yüzden çok çalışması gerekir.

  Verdiğimiz örnekler sosyal hayattan herkesin çevresinde karşılaşabileceği durumlardır. Her milletten, her coğrafyadan insan bu tip insanlarla karşılaşmıştır.  Her milletin ve her coğrafyadan insanın karşılaşabileceği ve yükleneceği sorumluluklar olduğu gibi bazı milletlere de tarihin ve coğrafyanın getirdiği birtakım sorumluluklar vardır. “Tarihin ve coğrafyanın getirdiği birtakım sorumluluklar”  bu kelime dizisini ekranlarda, gazete köşelerinde veya sosyal medyada sıkça duymuşsunuzdur. Hatta bazılarımız “Ya kardeşim, etimiz ne budumuz ne, kime güvenip bu kadar üstten konuşuyoruz, büyük devletlere dayılanıyoruz.” diye söylenmişizdir. Çünkü bu kelimelerin verdiği bir sorumluluk olduğu gibi bu kelimelerin verdiği bir özgüven de vardır. Bu özgüvenin üstten konuşmanın gereksiz oluğunu düşünürüz. Realist (gerçekçi) olmak gerektiğini nargile cafelerde, sınıftaki hararetli tartışmalarda sıkça dile getirir ve hayalperest olmama konusunda ısrarcı oluruz. Aslında gerçekçi olmaktan bahsediyor isek işte tam burada  “tarihin ve coğrafyanın getirdiği birtakım sorumluluklar” kelime dizisini iyi bir şekilde kavramamız gerekiyor.

KUTSAL TÜRKİYE TOPRAKLARI

Ülkemizde Türkiye Diyanet Vakfı Uluslararası İmam-Hatip Lisesi Programı adında bir çalışma var. Farklı şehirlerde açılan Uluslararası İmam-Hatip Liseleri ile yabancı öğrencilere eğitim veriliyor. Kayseri’deki Uluslararası Şehit Ömer Halisdemir Anadolu İmam-Hatip Lisesi de bu amaçla eğitim veren kurumlarımızdan bir tanesi. Bu okula Afrika’daki, Balkanlardaki, Kafkasya’daki, Orta Asya ve Ortadoğu’daki birçok ülkeden öğrenci eğitim görmek amacıyla başvuru yapıyor. Abdulfathi adında bir Nijeryalı kardeşimiz de bu okulda ve Türkiye’de eğitim görmek için başvuru yapmış, sınavlara girmiş ve Kayseri’ye gelmeye hak kazanmıştır. 14 yaşındaki Abdulfathi kardeşimiz, geldiği, eğitim görmeye hak kazandığı imam-hatip lisesinde arkadaşlarıyla oynarken fenalaşmış ve rahatsızlanarak hastanede hayatını kaybetmiş. Bunun üzerine cenazesini Türk yetkililer, cenazesini memleketi Nijerya’ya göndermek için hazırlık yaparken Abdulfathi kardeşimizin babası bir e-mail göndererek bizlere şöyle seslenmiştir:

“Ben oğlumu sizin ülkenize bir şeyler öğrensin, İslam’ın doğru bilgisini orada edinsin ve memleketine faydalı olsun diye gönderdim. Ama Cenab-ı Hakkın planı başkaymış. Bizler Müslüman olarak buna boyun eğmek durumundayız. Ben oğlumun müsaade ederseniz kutsal Türkiye topraklarına defnedilmesini sizden talep ediyorum ve vefat eden oğlumun yerine bu ilmi alabilmesi için kardeşinin Türkiye’ye kabul edilmesini istiyorum. Buraya getirilmesi için harcanacak cenaze masraflarının da orada ilim yolunda ülkenizde bulunan kardeşlerimize harcanmasını talep ediyorum.” (Bu bölüm kutucuk şeklinde olursa çok güzel olur.)

   Cümleleri okurken tüyleriniz diken diken oldu, değil mi? Biricik evladını kaybetmiş bir adamın Türkiye’ye ve Türklere yüklediği misyonu görebiliyorsunuz. İşte, tarihin ve coğrafyanın getirdiği sorumluluk derken bahsedilen budur. Dünyanın dört bir yanındaki mazlum ve mağdurların sana yüklediği sorumluluk buradadır. Bu sebeple “Türkiye’nin anlamı” üzerine düşünmeliyiz. Bu yüzden bu coğrafyada yaşayan ve bir tarihî kimliğe sahip insanlar olarak yani Türkler olarak sorumluluğumuzun bilincinde olmalıyız. Burada milliyetçilik, ırkçılık yok. Burada bir kimliğe yüklenen anlam var. Çünkü tarih boyunca Türklere gösterilen sevgide, muhabbette onların sahip olduğu bir kimlik var. Türkler, hep hüküm sürdüğü coğrafyalarda güzel izler bıraktılar. Vefalı oldular, adil oldular. Mazlumun hakkını zalimde bırakmadılar. İnsanlığın vicdanı oldular. Bunlar boş, hamasi cümleler değil. Herkes Türklerin böyle bir kimliğe sahip olduğunu pekâlâ takdir eder. Sevsin veya sevmesin… Hiçbir milletten insan Pakistan’a, Malezya’ya veya Balkanlardaki herhangi bir ülkeye gidince Türklerin gördüğü kadar ikram görmemiştir. Tarihten bahsetmiyorum. Bugünü anlatıyorum. Çevrenizde mutlaka vardır. Yurtdışında bir lokantada yemek yerken lokanta sahibinin Türk olduğunu anlayınca para almaması olağan bir durumdur.

  Bu sebeple bu yaşadığımız çağda Türkiye’de yaşayan insanların üstlendiği sorumluluk çok büyüktür. Çünkü artık dünyamızda adaletten, merhametten ve hoşgörüden söz etmemiz mümkün değil. İnsanlar, çok basit bir şekilde bombayla hata (!) sonucu öldürülebiliyor. Dünya artık uluslararası hukuk kurallarına göre değil orman kanunlarına göre idare ediliyor. “Güçlü olan haklıdır ve her istediğini yapma hakkına sahiptir.” mantığı doğudaki veya batıdaki fark etmez her devletin idare anlayışıdır. Türkiye tam da bu durumda büyük bir sorumluluğa sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti devleti de bu sorumluluğunun bilinci ile hareket etmekte ve ediyor. TİKA ve KIZILAY gibi kamu kurumları ile farklı coğrafyalarda insanlara umut olmaya gayret gösteriyor. İHH, Cansuyu, Sadakataşı vb. dernek ve vakıfları ile de Türkler insanlığa umut olmaya çalışıyor.

  Ancak biz ne yapıyoruz? Burada kastımız, hiç kimsenin kalkıp ülke ülke gezmesi değil. Kendimiz için, daha çok para kazanmak için, daha iyi bir gelecek için çalışıyoruz, hedefler koyuyoruz. Neden geçici hayaller ile hayatımızı sürdürüyoruz? Niçin ebedî olan için çalışmıyoruz? Yeryüzünün halifesi olarak yaratılan Âdemoğlu, dünyada bozgunculuk çıkarmaz, dünyayı Rabbinin rızasına uygun bir şekilde imar ve ihya eder ve Rabbine kavuşur. Buradan “Türkiye’nin Anlamını” kavramalı ve onun için çalışmalıyız. Makam, mevki, para, şöhret için değil… Rabbimizin rızası için, mazlumlara umut olmak için, zalime, batıla karşı HAK için çalışmalı, çalışmalı, çalışmalı…

 YEK (Yapmazsan Eksik Kalır)

İZLE

Pakistan İstanbul Başkonsolosu

Sudanlı Rektör

Mim Kemal Öke Afganistan Hatırası

TAKİP ET

http://www.tika.gov.tr/tr

https://www.ihh.org.tr/

https://www.kizilay.org.tr/

https://www.tdv.org/

OKU

Aliya İzzetbegoviç’in Türklere Yazdığı Mektup

http://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/Aliya/780.pdf