#

Eğitim Şart

            “Türkiye’deki sorunların kanyağı sizce nedir?” diye bir soru sorsam çok mu kolaya kaçmış olurum ya da sıkıntıların kaynaklarını tek bir soruna indirgemiş sayılırım? Evet, belki meseleye bu kadar dar bir pencereden bakmak bir hata olacaktır. Fakat benim gözlemlediğim kadarıyla Türkiye’deki sorunların birçoğunun temelinde “eğitim” yatıyor. Şimdi burada, tek bir yazıda eğitim sorununu çözemeyiz ama gözlemlediğim belli başlı birkaç soruna değinmekte yarar var diye düşünüyorum.

            Açık açık söylemek gerekirse Türkiye’de bir işte para veya itibar yoksa genelde insanlar o alan üzerinde yetişmek istemiyorlar. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de para ciddi bir motivasyon. Bu da hâliyle tıp, hukuk veya mühendislik dışındaki alanlarda insan ihtiyacı oluşunca yeterli eğitimi almamış insanların o ihtiyacı gidermesi için görevlendirilmesiyle sonuçlanıyor. Sonunda yarım yamalak, angarya veya uyduruktan işler ortaya çıkıyor. Bununla kalsa iyi.

Türkiye’de temel bilimlere olan hürmetsizlik sebebiyle bu temel bilimlerin uygulama alanları olan tıp, mühendislik gibi alanlar zedeleniyor. Daha da kötüsü, üniversitelerin başarılı öğrencileri “Bu üniversitede para yok, ne uğraşacağım o kadar!” diyerek akademisyenliği ellerinin tersiyle iterek iş hayatına atılıyor. Hâliyle üniversitede hocaların kalitesinde ve akademisyen sayısında düşüş yaşanıyor. Uzun lafın kısası, insanlar yeteneklerine veya hayallerine göre değil ya toplumun ya da sektörün yönlendirdiği işlere yöneliyorlar. Sektörlerin durumu veya devlet politikaları bizim yazımızın sınırlarının dışında. Benim vurgulamak istediğim konu ise toplumun birey üzerindeki etkisi.

            Bilindiği üzere insan, sosyal bir canlıdır. Tarihte “Yaşadığı toplum, şu birey üzerinde etkisiz kalmıştır.” denilebilecek tek bir örnek dahi yoktur. Hâl böyle iken toplumda birtakım “tecrübeli” insanlar yetişmekte olan bireyleri etkileyebiliyorlar. “Gerçekler” başlığı altında motivasyonlar çiğneniyor. İyi işler yapabilecek insanların önünde ebeveynleri veya çevresi set oluyor. Bu sebeple biz büyük başarı hikâyelerini Amerika’dan duyuyoruz.

“Hayaller ülkesi Amerika!” diye bir motto duymuşsunuzdur. Sizce bu neden? Sözgelimi orada “Oğlum, bu matematik bölümünde iş yok, okuma, git sen doktor ol.” diyen babalar azınlıkta. Hâl böyle iken bizim bir kültürel bilinç oluşturmamız gerekiyor. Özgüveni yüksek bireyler demek özgüveni yüksek bir toplum demek. Bu özgüven çerçevesinde, hayallerinin peşinden giden, idealist, yetenekli gençleri desteklemekle yükümlü olduğumuzu unutmayalım. Özellikle Türkiye gibi büyük potansiyeli olan bir ülkenin gelişmesi, ilerlemesi adına ben bunu toplumsal bir görev olarak görüyorum.