İbrahim Eren, Aynı Sırayı Paylaşanlar’da!
TRT 1 ve TRT World’ ün de içinde olduğu 11 kanaldan sorumlu olan TRT Genel Müdür Yardımcısı İbrahim Eren, bu sayımızın “Aynı Sırayı Paylaşanlar” konuğu…
İmam-hatip sizin için ne ifade ediyor? O yılları özlüyor musunuz?
11 yaşından 18 yaşına kadar 7 yıl boyunca yatılı okudum. O yıllarda Milli Gençlik Vakfı’nın içinde çalışıyorduk, okulda bir yapılanmamız vardı orada görev alıyorduk. Tabii o yıllar siyasi olarak da Refah Partisinin, Milli Görüş’ün muhalefetten iktidara yürüdüğü yıllardı. Bizim mezuniyetimiz 28 Şubat’a denk gelmişti. Bizler, 28 Şubat’ı mezun olmadan hemen önceki sene yaşamaya başladık. Yatılı olduğum o yedi yıl hayatımın en güzel yıllarıydı. Çok büyük dostluklar, arkadaşlıklar edindim. 11 yaşından beri kardeş gibi bildiğim, onların da beni bildiği arkadaşlar bunlar. O dönem edindiğim arkadaşlıklarımın hepsi hâlâ devam ediyor. Bu arkadaşlarla buluştuğumuz zaman hesapsız konuşuyoruz. Bu dünyaya, makama, mevkiye, ekonomiye, ticarete, siyasete dair bir endişemiz olmadan buluşuyoruz. 25-26 yıl önceki dostluklarımıza dayanarak birbirimizle muhatap oluyoruz. Bu o kadar güzel bir duygu ki tarif edilmesi bile zor. Bir kardeşinizle yaşarsınız, ailenizle yaşarsınız en fazla bu duyguyu. Benim kardeşim de İmam Hatip’te yatılıydı. O da ben de kardeşliği orada yaşadık. Hafta sonu eve gidebilen şanslı yatılılardandık. Hafta sonu eve gidemeyen arkadaşların durumu daha zordu. Bugünkülerle kıyaslanamaz ama elhamdülillah o zamanın şartlarına göre imkânlarımız çok iyiydi. İmam Hatip, başlayan biten bir şey değil, hayatın boyunca devam eden bir şey. İmam Hatip benim için, hayatımın başlangıcı ve muhtemelen de bitişimin de dâhil olacağı bir yolculuk.
Lise veya üniversite yıllarınızda bugünkü projelerinizin hayalini kurar mıydınız? Bize hayal kurmanın önemini anlatır mısınız?
Elbette hayal kurardık ama lise yıllarında kurduğumuz hayaller bugünkü projelerin hayalini kurmaktan daha çok, Türkiye’nin geleceği ile ilgili, ümmet için kurduğumuz hayallerdi. O günler, zalimlere engel olmayı, mazlumların yanında olduğumuzu hayal ettiğimiz günlerdi. Dünyadaki bu dengesiz düzeni değiştirebileceğimiz, zulümleri bitirebileceğimize inandığımız günlerin hayalini kurmuştuk. Kariyer planı hiç yapmadık.
Televizyon lise yıllarında çok ilgimi çekse de helallik-haramlık endişesinden dolayı girmediğim bir alandı. Kişisel olarak üniversitede de bir kariyer planı hiç yapmadım, hamdolsun. Bundan da memnunum. İmam Hatip yıllarından sonra bir şekilde ucundan köşesinden bulaşmış olduktan sonra kader bizi buraya kadar getirdi. Bugünkü bulunduğum mevkii de isteğimle geldiğim bir yer değil. Vazife verildi, geldik, elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Ayette “ulî-l-emri minkum” diyor, biz de ulü’l emr olanlara biat ettik ve Ankara’ya geldik. Allah’ın takdiri. İnşallah imtihanımızı veriyoruzdur.
Genç yaşta Diriliş Ertuğrul, Filinta, Seddülbahir, TRT TV filmleri ve Payitaht Abdülhamid gibi kaliteli dizi ve filmlerin, TRT World ve TRT Belgesel gibi yeni ve özgün kanalların ortaya çıkmasında ciddi rol oynadınız. Bununla birlikte hâlen, TRT’nin TV kanallarından sorumlu genel müdür yardımcılığı gibi yoğun ve meşakkatli bir görevi ifa ediyorsunuz. Medya sektöründeki bu başarılarınızı neye borçlusunuz?
Allah’ın takdiri. Ayette “ve mâ tevfîkî illâ billâh” “Başarı ancak Allah’tandır.” diyor. Bu başarımı Allah’a borçluyum, borçlu olduğum bir şey yok. Tamamen kader kısmet. Dünyada başarı dediğimiz şey, bulunduğunuz konjonktürde, yaptığınız işlerin bir sonucu. Ben, ülkenin batan bir zamanında, Osmanlı’nın son yıllarında, Abdülhamid Han zamanında, bir görevli olsaydım eğer, ne yaparsam yapayım sonuçta başarılı olamayacaktım. Yani takdiri ilahi. Milletlerin bir ömrü, eceli var. Şimdi de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan’ın liderliğinde, Allah onu vesile etmiş, ona nasip etmiş, yükselen bir Türkiye var. Bizlerde bu süreçte ipin ucunu bir yerden tuttuk. Onunla beraber yükseldik. Hadisi şerifte “Devlet görevliliğine talip olmayınız, talip olduğunuz takdirde yalnız başınıza bırakılırsınız. Ancak görev size tevdi edilirse Allah ve resulü yanınızda olur.” deniyor. Bana bu görevler tevdi edildiği için, talip olmadığım için de hadisi şerif mucibince Allah ve resulünün yardımcı olduğunu düşünüyorum. Niyet önemli, tabii gayret de önemli. Elimizden gelen tüm gayreti de sarf ettik, sonucunda da başarılı işler çıktı hamdolsun. İnşallah devam eder, hayırlısıyla.
Bir önceki soruda bahsettiğimiz yapımlar, esası itibariyle Türkiye’de daha önce benzeri yayınlanmamış, tarihi konu edinse bile tarihi kendi perspektifimizle ele almayan yayınlardı. İlk defa TRT’nin bir devlet kanalı olarak kendi tarihiyle barışık yapımları kaliteden ödün vermeksizin ortaya koyması, insanların büyük beğenisini topladı. Bu yapımların hazırlık aşamalarında böylesine büyük ilgi görmesini, insanların tarihiyle barışık sinema ürünlerine rağbet etmesini bekliyor muydunuz?
Bir ilgi olacağını bekliyorduk tabi ki ama bu kadar büyük bir ilgiyle karşılaşacağımızı tahmin etmiyorduk. Nitekim işlenen her bir konu bizim manevi olarak kodlarımızda zaten mevcut. Değer dünyamızda karşılığı olan şeyler. Bu anlamda, bu yapımlar bizler için birer nasip ve şükür meselesi de oldu aynı zamanda. TRT olarak, hataları tekerrür ettirmeyecek bir bilinç inşası, aslını inkâr etmeyen ve geçmişiyle barışık nesiller yetiştirebilmek için elimizden geleni yapıyoruz. Ecdadın her birinin dönemi ve yaşadıkları bizler için birer ders niteliğinde kuşkusuz. On yıl öncesine kadar doğru bir biçimde öğrenmeye imkân bulmakta zorlandığımız değerlerin bugün anlatanı olmak bu açıdan oldukça önemli. Bu anlamda, Sayın Cumhurbaşkanımızın vizyonu, özgüveni ve feraseti bizlere yol gösterdi, cesaret verdi. Bizler sadece özümüzün hatırlatmasını yaptık.
TRT World’ün hayata geçmesinde çok büyük emek verdiniz. Bu kanalı kurmaktaki amacınız, kanalın vizyonu, yayın politikası ve kuruluş süreci ile ilgili biraz bilgi verebilir misiniz?
TRT World’ün amacı, haberin merkezine ayrım yapmadan “insanı” koymak. Mazlum coğrafyadaki insanların sesini din, dil ve ırk ayrımı olmaksızın tüm dünyaya duyurmak. Bu anlamda, suni son dakikalar peşinde koşmadan, toplumlar arasında ayrım yapmadan ve hiç kimseyi ya da hiçbir oluşumu etiketlemeden, sadece görüneni değil sebep olanı da ön plana çıkaracak bir vizyon belirledik. İngilizce haber yayını yapan onlarca televizyon var. Bunlardan izleyici çekebilmek için farklı bir yayın politikası belirlemek ve hedef grubun iyi seçilmesi gerekiyor. Bunun için ilk olarak pazar araştırmalarına öncelik verdik. Olanın dışında neler sunabileceğimizin üzerinde durduk. Uluslararası yayıncılık konusunda uzman isimlerden gerekli danışmanlıklar aldık. Hali hazırda yayın yapan kurumların hatalarını ve önde oldukları durumları tespit ettik. Daha sonra çekirdek bir kadro ile bir proje yönetim ofisi kurduk. Öyle ki bu plan, binlerce basamaktan oluşuyor.
Teknolojiye ayak uydurmak ve altyapıyı sorunsuz kurmak bir yana, en fazla yoğunlaştığımız konu çalışacak personelin seçilmesi noktasında oldu. Kanalımızın çalışmalarını duyurduğumuzda dünyanın farklı noktalarından binlerce insan iş başvurusunda bulundu. Profesyonel insan kaynakları şirketleri aracılığı ile bu başvuruları değerlendirdik. Adaylar ile yüz yüze mülakatlar gerçekleştirildi. Tüm bunlar kulağa kolay gibi gelse de dünyanın dört bir yanından gelen bu başvuruları profesyonel kurallar çerçevesinde değerlendirmek insan kaynakları ekibinin aylarını aldı. Ayrıca uluslararası headhunterlar ile birlikte büyük yayın kuruluşlarından transferler yaptık. 200’ün üzerinde editoryal, 200’ün üzerinde de teknik kadro ile 500 kişilik bir ekip oluşturduk. İstanbul’un yanı sıra Londra ve Washington’da büyük stüdyolar oluşturuldu. Gelecek günlerde inşallah, TRT’nin Kudüs, Tahran, Moskova’daki bürolarını da kullanmayı, global anlamda tamamen uluslararası haber anlayışıyla hareket etmeyi umuyoruz. Bu hedefimize bugünden yarına ulaşmak mümkün olmayabilir ama biz en başından beri buna motive olduk. Bütün çalışmalarımızı buna göre yaptık. Doğru, tarafsız ve insan odaklı yayın politikamızla kısa süre içerisinde, dünya devleri arasında gireceğiz inşallah.
Biraz da TRT Belgesel’den bahsetmek istiyorum. TRT Belgesel’in bu kadar kısa sürede belgesel sevmeyenlerin dahi keyifle izlediği bir kanala dönüşmesindeki sır nedir?
Dünyadaki örneklerini doğru okumak çok önemli. Medeniyetimize en uygun türde belgeselleri içerik ve yayın kalitesi bakımından büyük bir özveriyle takip ediyor, bu işte hem liyakat hem ehliyet sahibi arkadaşlarla çalışmaya niyet ediyoruz. Niyetimizin halis olması belki de bu başarıların en büyük kaynağı.
TRT’nin önümüzdeki günlerde hayata geçirmeyi planladığınız yeni projeleri hakkında, Sade Soda okuyucularına özel ipuçları verebilir misiniz?
Medeniyetin en büyük yapı taşlarından birini kültür oluşturuyor hiç kuşkusuz. Bunu dikkate alarak, bir kültür kanalı kurmaya niyetlendik ve bunun için hummalı bir hazırlık sürecindeyiz. Şu an için içerik, stüdyo, teknik alt yapı çalışmalarımız devam ediyor. Böylelikle yeni bir kanalın kuruluş sürecinde olduğumuzun haberini vermiş olayım.
Medya sektöründe kendini geliştirmek isteyen genç arkadaşlara tavsiyeleriniz nelerdir?
Öncelikle işe hayır niyetlerle çıkmak lazım. Medya bir şeyi anlatım aracıdır. Neyi anlatacaklarına baştan karar versinler. Neyi anlatacaklarına baştan karar verirlerse gidecekleri yol belli olur. Bunu belgeselle mi haber ile mi sinemayla mı anlatacaklar o daha netleşir. Ondan sonra da anlatacakları şeyi en iyi şekilde anlatmaları için, kendilerini geliştirmeye çalışsınlar. Bu işin mükemmeli yok. Bu iş göreceli bir iş, zamana göre de göreceli bir iş. Yani hem zamansal, hem mekânsal, türlere göre, coğrafyalara göre değişen bir güzellik algısı da var, evrensel bir dili de var. Bu noktada mevcut sisteme göre en güzeli yapmaya çalışmaktan ziyade, kendilerinin eksiklerini gidermeye çalışsınlar ve doğru bir şeyi anlatmaya niyet etsinler. Allah yollarını açar.
Genç kardeşlerinize neler söylemek istersiniz?
Genç kardeşlerimize tavsiyem, her zaman niyetlerini halis tutsunlar, doğru işler yapmaya çalışsınlar. Hayatlarında, karşılarına birçok imtihanlar çıkacak. Özellikle iş yerinde, kariyer yolunda… Bunlara karşı, kendi aleyhlerine dahi olsa her zaman doğruyu yapmaya çalışsınlar. Doğrudan ayrılmasınlar ve hedef olarak da her zaman millî, manevi duyguları öne çıkartacak, vatanını sevecek, sevdirecek işlere yoğunlaşmaları lazım. Zira dünyadaki kötülüklere, zulümlere engel olunacaksa, bunların yolu doğru insanlarla doğru işler yapmaktan geçiyor. İlk başta kendimizi geliştirmemiz gerekiyor, eksikleri gidermemiz gerekiyor. Ama bu eksikleri giderirken, kendimizi yetiştirirken de başarılı olmayı birinci hedef olarak görmemek gerekiyor. Başarılı olmak bir sonuçtur. Siz doğruyu yaparsınız, elinizden gelenin en iyisini yaparsınız, başarılı olursunuz, olmazsınız o ayrı mevzu. O yüzden genel kabul gören ama aslında dünyada geçici olan günümüz şartlarına göre değil, Allah’ın koyduğu evrensel hukuk nizamına göre düşünüp kararlarını vermeleri lazım.
15 Temmuz Gecesi TRT’de Neler Yaşandı? (Bu ayrı bir tablo vs içinde olsun)
Normalde o gün ben ailemle birlikte İstanbul’daydım. TRT’nin Ankara’da bir programı vardı. Bu programa katılmak için Ankara’ya gelmiştim. Gazeteci arkadaşlarımızla telefonda oluşturduğumuz bir grup vardı. Programdayken 21.30 sularında İstanbul’daki birkaç arkadaşımız bu gruptan “Burada garip şeyler oluyor.” diye mesaj attılar. Biz bu mesajı çok ciddiye almadık, hatta esprili şekilde cevap yazdık. Aradan biraz geçince köprüdeki asker videosunu gönderdiler. O görüntüyü görünce biraz endişelenmeye başladım ama yine de bir darbe girişimine ihtimal vermiyordum. Aradan biraz zaman geçince TRT’de görevli olan bir arkadaşımız kulağıma eğilerek, “Jetler alçak uçuş yapıyor.” dedi. Normal şartlar altında o gece 23.50 uçağıyla İstanbul’a dönecektim. Jetlerin alçak uçuşunu duyduğumda her ihtimale karşı TRT’ye gitmek istedim. Kimseyi endişelendirmek istemediğim için herhangi bir şey demedim. Arabaya binince İstanbul TRT’deki arkadaşları aradım. Her şeyin normal olduğunu söylediler. Her ihtimale karşı iletişimimiz aksamasın diye nöbetçi arkadaşa uydu telefonları varsa onları bir yere toplamasını söyledim. Tabi FETÖ’cü darbeciler İstanbul TRT’ye çok erken girdiler. Aradan on dakika kadar bir zaman geçince İstanbul’daki arkadaşları tekrar aradığımda hiçbirine ulaşamaz oldum. Meğer o esnada İstanbul TRT’ye girmişler ve herkesin telefonlarını toplamışlar. Genel Müdürlüğe geldiğimde ise her şey normal seyrinde görünüyordu. Bu bir darbe girişimiydiyse eğer, askerler geldiklerinde yayına el koymak isteyeceklerdi. Bunun için de ilk olarak devamlılık stüdyosuna girerler diye düşünerek devamlılık stüdyosuna gittim. Orada çalışan arkadaşlara cep telefonumu verdim. Herhangi bir durum olursa muhakkak beni aramaları gerektiğini söyledim. Oradan ayrılıp odamın önüne gelmiştim. Askerler bu esnada ana kapıdan binaya giriş yapmışlardı. TRT’nin başka kapısından içeri giren Emniyet İstihbarattan arkadaşlarla nasıl bir yol izlememiz gerektiğini konuştuk. Eğer “Stüdyoya gireceğiz.” deselerdi birlikte stüdyoya girecektik. Ancak içeri girmenin doğru olmayacağını söylediler. Kampüsten dışarı çıkıp tekrar içeri girmenin doğru olacağını ve TRT’ye doğru gelmekte olan halkın sayısını artırmak gerektiğini söylediler. Bu esnada TRT’de o sözde bildiri okunmaya başlamıştı. O anda başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Hemen sosyal medya hesabımdan “Bu bildiri korsan bildiridir. Bu hain girişime karşı herkesi TRT’nin ana nizamiye kapısına bekliyorum. Hep birlikte TRT’yi geri alalım.” diye tweet attım. Allah’a şükürler olsun ki bu çağrımız yankı buldu ve TRT’nin önüne çok sayıda sivil geldi. Vatandaşlarla ve gelen çalışanlarımızla birlikte kapıdaki FETÖ’cü askerlere direnmeye başladık. Kalabalıkla birlikte aynı anda üstlerine giderek, birini kendimize çekiyor, askeri aramıza alıp elinden silahını alıyorduk. İtiş kakış bu şekilde devam ediyordu. Böylece onları hep TRT’nin içine doğru itiyorduk. Ben o sırada mavi bereli olan bir askere askerlerin teslim olduğunu gösteren bir fotoğraf gösterdim. Gözlerime baktı, eli uzun süre tetikte durdu. O anda kesin “Beni vuracak.” diye düşündüm. Sonra silahı havaya kaldırıp ateş etti. Bu durumu o gece iki kez yaşadım. Daha sonra biz vatandaşlarla birlikte binaya girdik. Tabi yanımdakiler benim Genel Müdür Yardımcısı olduğumu bilmiyorlardı. Askerlerin stüdyoda olduğunu düşündüğümüz için oraya doğru hareket ettik. Askerleri oradan çıkarmak için hepimiz kol kola girerek içeriye doğru ilerledik. Amacımız topluca hareket ederek askerleri oradan çıkarmaktı. Bu esnada onlara Genel Müdür Yardımcısı olduğumu ve onları stüdyoya götüreceğimi söyledim. Hızlıca stüdyoya girdik, içeriye girdiğimizde nizamiye kapısını teslim aldığımızı öğrenen askerlerin kaçmış olduklarını gördük. İlk aşamada 15-20 kişi girmiştik içeriye. Ve biz o esnada karşıdaki kameradan yayın yapıldığını zannediyorduk. Yaklaşık 10-15 dakika sonra Genel Müdürümüz ve Sayın Bakanımız Süleyman Soylu geldi. Bu esnada yayına ancak hazırlık yapılmıştı ve yayına bağlanıldı. Bakan Bey ve Genel Müdür geldiğinde boş olan masanın oraya geçtiler. Bense o sırada orada hasta bir genç olduğu bilgisini aldım. Gelen genç vatandaşlardan birisi çok rahatsızdı, hatta onun kalp krizi geçirdiğini düşündük. Ambulans veya doktor yoktu. Onu kucağımıza alarak dışarıya kadar taşıdık. Oradan bir araba bularak hastaneye gönderdik. O arkadaşı hastaneye gönderdikten sonra tekrar stüdyoya geldim. Şükürler olsun ki halkla birlikte o gece TRT’yi kurtardık. Daha sonra dışarıya çıktım, destek olabileceğimiz bir yer var mı diye Ankara sokaklarını dolaştım. Ardından tekrar kuruma geldim. Sonraki iki gün de kurumda yatıp, çalışmalarımızı sürdürdük. Herhangi bir aksaklık olur diye eve gitmedim.