#

MOLLA FENÂRÎ ÎSÂ CAMİİ

Merhum Akif Emre’nin 1997 yılında, İstanbul’a dair kaleme aldığı yazılardan birinde ‘İçinde yaşadığımız bir şehri nasıl fark ettiğimizi ya da her gün arşınladığımız cadde ve sokaklarını nasıl anlamlandırdığımızı belirleyen değişik faktörler vardır. Bu, yaşadığımız ya da anlamlandırmaya çalıştığımız şehrin taşıdığı özelliklere bağlı olduğu kadar, önüne açılan haritayı izlemeye çalışan birey(ler)in görme yetenekleri ve birikimleri ile de yakından alakalı. Söz konusu İstanbul olunca iki tür insanın varlığından bahsedebiliriz. İlki, İstanbul’da yaşayanlar, diğeri ise İstanbul’da ikamet edenler…’ diyor.

Bu satırlar doğrultusunda bir sorgulama yapacak olursak biz bu şehri nasıl anlamlandırıyoruz? Söz gelimi, bir mekanı tarif ederken AVM’ler, bankalar ve marketler mi oluyor tarifimizin yapıtaşları yoksa her biri birer sanat eseri ve tarihi miras olan çeşmeler, külliyeler,  sebiller ve camiler mi oluyor? Bu örnek bile bizim şehre bakış açımızı, hayatımızın merkezine neyi aldığımızı göstermeye yetecektir.

Yol tariflerimizde baz aldığımız noktalar hayatımızın merkezine neleri koyduğumuza dair ipuçları verir. Biz de ÖNDER Genel Merkez binamızı tarif ederken yakınlardaki AVM binasını değil, hemen yanı başındaki Molla  Fenârî Îsâ Camii’ni merkeze koyarak tarif etmekten yanayız. Gelin bu kadim yapının sadece ismini bilmekle kalmayıp hakkında biraz bilgi edinelim.

Geç Roma çağına ait bir mezarlık arazisi üzerine kurulan yapı, Bizans İmparatoru VI. Leon döneminde donanma kumandanı Konstantinos Lips tarafından kurulan manastırın kilisesi olarak inşa edilmiştir. İmparatorun da katılımıyla 907 yılı haziran ayında açılış töreni yapılmıştır.

Kuzey kilisesinin apsis çıkıntılarının üstünde dolaşan mermer silmede kilisenin Hz. Meryem’e (Theotokos) sunulduğunu bildiren Grekçe kitâbe yer almaktadır. Kitâbede bu dinî yapının ‘lekesiz’ Meryem’e (panakrantos) ithaf edildiği okunduğundan Panakhrantos Kilisesi ve Manastırı’nın burası olduğu sanılmıştır. Sonrasında bu kelimenin sadece sıfat olarak kullanıldığı ve gerçek Panakhrantos Kilisesi’nin Ahırkapı çevresinde bulunduğu tespit edilmiştir.

II. Bayezid döneminde şehirdeki terkedilmiş Bizans kiliselerinin ‘şenlendirilmesi’ sırasında burası Fenârîzâdeler’den Kazasker Alâeddin Ali Efendi tarafından XV. yüzyıl sonlarında mescide çevrilmiştir. Bu sırada manastır da zâviyeye dönüştürülmüştür. İstanbul’un beşte birini yok eden 1633 yangınında mescid yanmış, Sadrazam Bayram Paşa tarafından önemli ölçüde tamir ettirilip minber de koydurularak camiye çevrilmiştir. Manastır hücrelerinden kalanlarla caminin bir kanadı ise XVII. yüzyıl sonlarında tekke olmuştur. Hadîkatü’l-cevâmi‘den öğrenildiğine göre, mescidin imamı olan Şeyh Îsâ el-Mahvî manastır hücrelerini Halvetî Zâviyesi yapmıştı. Dolayısıyla mâbedin adı da Fenârî Îsâ şeklini almıştır.

1918’deki büyük Fatih yangınında bir defa daha yanmış, kırk yıl harabe halinde kalmıştır. Bu yıllarda bir süre atların kaçak olarak kesildiği mezbaha olmuş en son ise teneke evlerden oluşan küçük bir mahalle caminin içine yerleşmiştir. 1960’ta yapılan bir restorasyon sonunda Fenârî Îsâ Camii ihya edilerek tekrar ibadete açılmıştır. Fakat bu arada, 1636’da yapılan, motifleri üç renkli malakârî süslemelere sahip mihraptan kalan parçalar bütünüyle yok edilmiştir. 1942’de yıktırılan tuğla minaresi de 1970’li yıllarda yeniden yaptırılmıştır.

Fenârî Îsâ Camii, ayrı dönemlere ait birbirine bitişik üç bölümden oluşur. Bu yapıda hiçbir Bizans kilisesinde rastlanmayan bir özellik olarak kubbenin dört tarafında dört küçük şapel vardır. 1929’da yapılan arkeolojik incelemede bunlardan birinde kilise terk edilirken bırakılmış Aya Evdokia ikonası bulunmuş ve Arkeoloji Müzesi’nde muhafaza altına alınmıştır.

Kuzey kilisesinin apsis çıkıntılarının olduğu bölümde mermer üzerine taş işçiliği bakımından itinalı surette yapılmış mimari organlar (başlık, silme, kubbe eteği silmesi) vardır. Yangınlarda büyük kısmı parçalanan bu bezemede çift başlı kartal kabartmaları dikkati çeker. Duvarların yapımında kullanılan tuğlalar svastikalar, yaylar, güneş haçları ve menderesler oluşturacak biçimde dizilmiştir. Desenler arasında beyaz ve koyu kırmızı şeritler bulunur. Genel olarak bir sıra taş; iki ilâ beş sıra da tuğla kullanılmıştır. Bu yapı, İstanbul’da orta ve geç dönem Bizans mimarisinin özelliklerini yansıtan önemli yapıtlardandır.

Cami hakkındaki tarihi ve mimari bilgilerden sonra üzerinde durmak istediğimiz bir diğer konu ise sahip olduğumuz nimetler, güzellikler hakkında. İçerisinde bulunduğumuz salgın süreci bize her zaman yapmaya muktedir olduğumuz, şükrünü etmediğimiz hatta farkında bile olmadan yaptığımız veya ertelediğimiz işlerin aslında ne kadar değerli ve büyük bir nasip olduğunu gösterdi. Örneğin cemaatle namaz kılmak bizim için her vakitte ulaşılabilir iken Cuma namazını bile cemaatle eda edemez olduk. Sahip olduğumuz imkanlardan mahrum kaldık. Ve anladık ki her imkan vaktine mahsustur. Geçen vakte mahsus nasibimizi tekrar elde etme ihtimalimiz yok. Aynı imkana sahip olsak dahi vakit aynı vakit olamayacaktır.

Bizimle Paylaşın

Siz de her sayıda tanıtacağımız külliye ve camileri ziyaretin edin, #gençlikcamidegüzel hashtagi ve @sadesodadergi etiketi ile bizimle paylaşın!

Yapmazsan Eksik Kalır

Molla  Fenârî Îsâ Camii’ni Sanal Turla Ziyaret Edebilirsiniz.

https://www.google.com/maps/@41.0149561,28.9438261,3a,75y,91.88h,98.3t/data=!3m7!1e1!3m5!1sAF1QipOdPdsAYxd3cudOUwOMKDZ2muPz-WkNXbWpjE0I!2e10!3e11!7i9728!8i4864

MolLA  Fenârî Îsâ  Camii Adresi

https://www.google.com/maps/place/MOLLA+FENAR%C4%B0+%C4%B0SA+CAM%C4%B0%C4%B0/@41.0150756,28.9436433,15z/data=!4m5!3m4!1s0x0:0x2151a5919537d6be!8m2!3d41.0150756!4d28.9436433