Yediğimiz Besinler Geleceğimizi Nasıl Etkiliyor?
Bana ne yediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.
Nursena Coşkun Efe[1]
En temel ihtiyaçlarımızdan biri olan beslenme ile bağımız anne karnında başlar. O kadar çok gündemimizdedir ki, sevinçlerimizi bir yemekle kutlarız, kahvaltıda buluşalım ya da akşam yemeğe çıkalım diyerek arkadaşlarımızla buluşmalarımızı planlarız. Hatta cenaze evlerinde bile yemek veririz. Evimize gelen misafire bereket nazarıyla bakar, bir şeyler ikram etmeden göndermeyiz. Peki hiç düşündük mü yediklerimiz bizi ve geleceğimizi nasıl etkiliyor?
Fransız gastronom Brillat-Savarin ‘Bana ne yediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim’ diyor. Sahi yediklerimiz bizi bu kadar mı etkiliyor? Yediklerimiz sağlığımızı, geleceğimizi, ruh halimizi, davranışlarımızı ve ibadetlerimizi dahi etkilediği gibi tersi de mümkün. Ruh halimiz, düşüncelerimiz, hislerimiz, sağlığımız da yediklerimizi etkiliyor. Mesela acıktığımızda sinirleniriz, doyduğumuzda iyi hissederiz, sinirlenince/üzülünce yağlı ve çıtır besinlere yöneliriz. Şekerle, çikolatayla ödüllendirilen bir çocukluk geçirdiysek yaşımız kaç olursa olsun hala kendimizi yemekle ödüllendiririz. Sadece bize verdiği haz için yeriz bu besinleri. Bir iki defalıktan öte sık sık yaptığımız sağlıksız alışkanlıklar gelecekteki hastalıklarımıza davetiye çıkartır. Hatta yalnızca bizim değil, çocuklarımızın da sağlığını etkiler. Günümüzde hastalıkların çoğunun alt temelinde beslenme şeklimizin olduğunu çoğumuz biliyoruz. Eski zamanlarda ilaçlar besinlerden yapılırken şimdi ise oluşturduğumuz bu sağlıksız beslenme düzeni bizi hasta ediyor. Sizce de çok üzücü değil mi?
Önce Niyet Sonra Yemek
Yemek yapmaya başlarken besmele çekeriz, yedikten sonra afiyet şifa olsun deriz. Bu iki sihirli kelime besinleri ve besinlerle beraber geleceğimizi etkiler. Yemeğin lezzeti değişir, yiyenler şifa bulur ve yemeği yapan için de ibadet olarak görülür. İstemeyerek ya da öfkeyle yapılan yemek ile sevgiyle, dualarla yapılan yemek aynı lezzeti ve aynı şifayı verebilir mi? Elbette yediklerimizin içeriği oldukça önemli ama ilk adım her zaman niyettir! Tohumdan tabağımıza gelene kadar besinin her safhası, bu niyetle daha bir önem kazanıyor. Kontrol etmemiz gereken birçok şey var. Öncelikle hepimizin bildiği helallik konusu; besinlerin temiz ve güvenilir olmasına, hammadde girişinden son ürünün tüketimine kadar olan tüm aşamalarda İslami usullere uygun olmasına dikkat etmeliyiz. Dikkat etmemiz gereken bir başka konu da GDO gerçeği. Genetik mühendisliğinin çeşitli teknikler kullanarak yaptığı kalıtımsal değişikliğe uğrattığı organizmalar (GDO) en başta gıda sektöründe büyük zararlara yol açıyor. GDO’lu ürünlerin yüzde 99’unu soya, mısır ve pamuk oluşmakta. Türkiye’de üretimi yasak da olsa ülkemize bu ürünler yurt dışından aldığımız besinler ile geldiğini biliyoruz.
Değişen hızlı dünya bize gelecekte farklı besinlerle besleneceğimizi söylüyor. Bütün bunları yukarıdaki nazarla değerlendirmemiz gerekli. ”Yok artık canım, bunlar gerçek mi olacak?” dediğinizi duyar gibiyim. Bir küpünde bir bardak kahve kadar kafein veren çiğnenen kahveler, sentetik sütler, gerçeklerinden ayırt edilemeyecek laboratuvar yapımı etler, üç boyutlu yemek yazıcıları vasıtasıyla üretim, sahte balık ve deniz ürünleri gibi hem besinlerde hem besin tüketimlerinde birçok gelecek öngörüleri var. İşimiz gittikçe zorlaşıyor. Bir taraftan tüm dünyada ilgiyle takip edilen yemek programları, pratik tüketime imkân veren yemek servisi uygulamaları, çok satan kitaplarıyla sayısız yemek hareketleri, obezite ile ağır yaşamlar… Bir taraftan yetersiz ve dengesiz beslenme sonucunda oluşan hastalıklarla mücadele eden milyonlarca insan. Biz ‘ifrat ve tefritten uzak durun’ diyen bir Peygamberin (s.a.v.) ümmetiyiz. Sadece ne yediğimizle değil; nasıl/ne zaman/ne kadar yediğimizle ve ne kadar paylaştığımızla da ilgili olmak zorundayız.
Çeşitliliğin başımızı döndürdüğü dünya düzeni, insanları topraktan uzaklaştırdığı gibi yemeğe bakış açımızı da değiştiriyor. Endüstrileşen üretim, yemeğe bakışımıza sıradanlık ve tekdüzelik getiriyor. Bizi yeme kültürümüzden uzaklaştıran bu sistemin bize, sağlığımıza, geleceğimize iyi gelmediğinin artık çoğumuz farkındayız. Birçoğumuz gastro-endişe duyuyor ve bunun sonucunda medyanın bize yansıttığı beslenme şekillerine, sağlıklı besinlere yönleniyoruz. Kimisi şekeri kötü polis seçerken kimi yağın bizi hasta edeceğini kimi de ekmeği kesmemiz gerektiğini söylüyor. Avokadosuz, ara öğünsüz, kinoasız sağlıklı beslenemeyeceğimizi söyleyenler de var. Peki biz kime inanacağız? Uzman yardımı almak, sosyal medya değil de literatür tarayıp gerçek bilgiye ulaşmak gerek. Ama işin püf noktasını bir uzman olarak tek cümleyle özetleyebilirim. Her konuda olduğu gibi beslenme konusunda da “ne tefrit ne ifrat, mesele orta yolda olmak!”
‘Lokmalar tohum gibidir. Fikir, düşünce ve niyet onun meyvesidir’ der Mevlana. Toprağa hangi tohumu ekersen onun meyvesini verir. O meyveler bizim düşüncelerimiz, davranışlarımız, fikirlerimiz, hayallerimiz, sağlığımız, hatta çocuklarımızın sağlığı ve geleceğimizdir. Biz toprağa ne ekersek onun meyvesini alırız. Müslüman olarak en mühim görevimiz de bu toprakları verimli kullanmak ve diktiğimiz ağaçlara iyi bakmaktır. Bize emanet edilen bedeni ve ruhu doğru şekilde beslemek geleceğimize yapacağımız en büyük yatırımdır. Haydi niyetini al ve geleceğin için ilk adımını at!
———————-
ARAŞTIR
Helal Gıda Sertifikası
İZLE
“Just Eat It: A Food Waste Story” Belgeseli
BAKMADAN GEÇME
Yiyeceğin Serüveni/TRT Belgesel
https://www.trtbelgesel.com.tr/lezzet/yiyecegin-seruveni
[1] Uzman Diyetisyen