AİLE OLABİLMEK
Aile Olabilmek
Aile, kalpsiz, merhametsiz bir dünyada son sığınaktır. Günlük hayatın koşuşturmacası içerisinde yaşadığımız olaylar neticesinde ortaya çıkan hayal kırıklığı, kaygı, öfke ve ruhumuza ağır gelen birçok olayın ardından eve dönme isteğimiz oluşur.
Arapça bir kelime olan aile, “bir kişinin bakmakla yükümlü olduğu hane halkı, bağımlılar” anlamına gelmektedir. Ailenin bağımlı anlamına gelmesi oldukça manidardır. Çünkü insan evladı diğer canlılarda görülmeyen bir şekilde dünyaya çaresiz, muhtaç bir şekilde gelir. Hayatta kalabilmesi için bir bakım verene, aileye ihtiyaç duyar. Aksi takdirde yaşamını sürdürmesi mümkün değildir. Hâlbuki bir kedi, ceylan yavrusu doğduktan birkaç saat sonra kendi başına yürümeye, yemek yemeye başlayabilir. İnsan için ise bu süre yıllar alacaktır. Uzun yıllar geçse de ailesi ile ilişkisi ve bağı süren canlı türlerinden birisi de insandır.
Aile kişiliğimizin oluşmasında temel bir etkiye sahiptir. Anadolu’da yeni tanışılan bir insana “Adın ne, Nerelisin?” sorularının hemen ardından “Kimlerdensin?” sorusu gelir. Kimlerden olduğumuz “Kim” olduğumuzu gösterir aslında. Nasıl bir kimliğe sahip olduğumuz, değerlerimizin ne olduğu, insanlarla ilişkimizde neleri öncelediğimiz, karakterimizin temel yapı taşlarının neler olduğu “kimlerden” olduğumuz ile çok ilişkilidir.
Aile, bir dayanışma yuvasıdır. Karşılıklı sohbet, karşılıklı hâlleşme, birbirini dinleme ve diğerkâmlık ahlakının yayıldığı bir yerdir. Aile, herkesin kendisi olduğu için sevildiği, kabul edildiği bir yerdir. İlişkilerde hesapların, menfaatin olmadığı, maskelerin çıkarıldığı, kendimiz olabildiğimiz ve kendimiz olduğumuz hâlimizle değer gördüğümüz bir yerdir.
Aile, kalpsiz, merhametsiz bir dünyada son sığınaktır. Günlük hayatın koşuşturmacası içerisinde yaşadığımız olaylar neticesinde ortaya çıkan hayal kırıklığı, kaygı, öfke ve ruhumuza ağır gelen birçok olayın ardından eve dönme isteğimiz oluşur. Orada bizi sakinleştirecek, bize yol gösterecek, derdimizi üstlenecek, merhamet kanatları ile bizi sarıp sarmalayacak insanların olduğunu bilmek, yüreğimize su serper. Şairin “Eve dön, kalbine dön, şarkıya dön” dizeleri belki de bu durum için söylenmişti.
Günümüzde ise aileler yukarıda bahsettiğim özelliklerini kaybetmeye başladılar. Bireycilik kültürü, ev içindeki yaşama olanca hızıyla etki etmiş ve evin her odası adeta interaktif bir yaşam alanı olarak tasarlanmasına sebep olmuştur. Evlerimiz tefekkür, dayanışma, manevi bir çekim merkezi olmak yerine bir oyalanma alanına dönüşmüştür. Böylece evin anlamı boşalmaya başlamıştır. Ev yuva olmaktan çıkmış, adeta pansiyona dönmüştür. Pansiyona dönen evlerde ise herkes kendi başının çaresine bakmak durumunda kalacaktır.
Evlerimizi yeniden sıcak bir yuva olarak tesis etmek zorundayız. Kemal Sayar hocamızın ifadesi ile “ekranları kapatıp gözlerimizin içine bakmalıyız”. Bu da aile üyelerimizle ortak vakitler oluşturmakla, soğuyan aile ilişkilerimizi yakınlık kurarak ortadan kaldırmakla, sohbet etmekle, dertlerimizi paylaşmakla, kalplerimizi yakınlaştırmakla, dinlemekle, birbirimize vakit ayırmak ve dikkat vermekle mümkün olacaktır.