#

Bilginin Türbülansı ve Dijital Dönüşüm

Günümüzde giderek artan rekabet ve globalleşmenin gücü, tüm kurumları olduğu gibi ülkeleri de avantaj sağlayacak yeni mekanizmaların keşfine götürdü. Başarılı yenilik; yeni değerler yaratmayı, yeni müşteriler elde etmeyi, taklit edilememeyi, maliyetleri yenilikçi yöntemler ile düşürmeyi ve böylelikle de  kar marjlarında bu yolla artışı hedeflemekteydi. Ucuz işçilik nedeniyle Uzak Doğu’ya kayan rekabet avantajına Batı’nın cevabı, son yılların en popüler kavramı ve en güçlü rekabet avantajı ‘inovasyon’ ile oldu. İnovasyon kavramının, uluslararası politikalar ve rekabet için global bir strateji olarak ortaya çıkmasıyla birlikte, inovasyon sağlayıcı patent üretimi, üniversite-sanayi işbirliği, girişimcilik gibi “Bilgi ve Teknoloji Transferi” mekanizmaları da önem kazandı. Bu bağlamda tüm dünyada teknoloji transferine ayrılan bütçeler hem ulusal hem de kurumsal düzeyde arttı. Dijital dönüşüm ise bu noktada ‘inovasyon’ kavramının ve buna bağlı artan ‘bilgi ve teknoloji transferinin’ tüm dünyada yarattığı türbülanstan doğdu. Dijital dönüşümü, kullandığımız tuş adedi, akıllı telefonumuzun dokunmatik ekranının hassasiyeti, attığımız tweetin kaç kişiye ulaşacağı ile anlatmak mümkün ancak ben size ulusların rekabet avantajından yola çıkarak, dijitalliğin insanın zekasından, makinenin zekasına olan yolculuğundan söz etmek istiyorum.

2011’de Almanya’nın Endüstri 4.0 projesiyle sıfıra yakın maliyetli işçiyle üretim yapmaya başlaması ‘dijital dönüşümün’ son yıllara damgasını vuran, endüstri devrimini de beraberinde getirdi.

Bilim kurgu okuyanlarınız, bu işin en eski üstatlarından Isaac Asimov’u da tanır. Asimov’un bilimkurguya en büyük katkısı Üç Robot Kanunu‘dur. Buna göre;

“1-Robotlar, insanlara zarar veremez ya da eylemsiz kalarak onlara zarar gelmesine göz yumamaz.

2-Robotlar, birinci kanunla çakışmadığı sürece insanlar tarafından verilen emirlere itaat etmek zorundadır.

3-Robotlar, birinci ya da ikinci kanunla çakışmadığı sürece kendi varlıklarını korumak zorundadır.”

Back to the Future (Geleceğe Dönüş) filmindeki gelecek 21.10.2015 yani bundan dört sene öncesiydi. İşte biz bugün ‘yaşadığımız bu dünyada’ Asimov’un “I Robot” isimli fantastik bilim kurgu dünyasına ve üç robot kanununa en fazla yakınlaştığımız o fantastik zamanda yaşıyoruz. Dijital dönüşüm ve beraberinde getirdiği Endüstri 4.0 bizlere sağlıkta, eğitimde, üretimde sunduğu yenilikler ile refah düzeyi daha yüksek bir toplum sunuyor. İnsan gücünün robotik hale gelmesi, yapay zekanın niteliksiz işçilik yerine geçmesi, insanın zekasının yüceltilerek daha yaratıcı olgulara kafalarını yorarak, kendilerini geliştirmeleri anlamına geliyor.

Bir makinenin yedek parçası gibi tedavi edilemeyen organların üç boyutlu yazıcılar ile üretilerek geliştirilmesi, bir köprü inşaatının tüm aşamalarının modelleme ve simülasyon ile uzaktan takip edilebilmesi, uzaktan eğitimle dünyadaki en iyi bilginin dört bir yana yaygınlaştırılması, sanal üniversitelerin kurulması, bilginin soyutlaşarak daha rastlantısal ve gelişigüzel elde edilebileceği anlamına geliyor. İşte bu durum bir nevi bilginin türbülansı.

Sanki canlıymış gibi hareket eden girdaplar oluşturan suyu, yanardağları ve çağlayanları düşünün. Türbülansı görmek ne kadar kolaysa anlamak da o kadar güçtür.  Dijital dönüşümün getirdiği bu türbülansın etkilerini yakalamak ise günümüzün en büyük meydan okuması sayılabilir.

Dijital dönüşümde var olabilmek ‘proaktif’ biçimde olacaklara hazır olmak ve geleceği önceden görmek, zamanın ruhunu yakalayarak günün lideri olmaktan geçiyor. Bu anlamda, günümüzde  ‘dijital okuryazarlığı’ öğrenmek, bu dönüşümün getirdiği yeni meslekleri, yeni girişimleri, yeni icatları ortaya çıkartmak ve bunları icra etmek  ülkemiz gençliğine, bu imkanları onlara sağlayacak mekanizmaları ortaya çıkartmak da üniversitelere düşüyor. Türkiye’de günümüzde üniversiteler, Teknoparklar, Kuluçka Merkezleri, Teknoloji Transfer Ofisleri, TÜBİTAK, KOSGEB gibi yön verici, fon sağlayıcı kurumlar, melek yatırımcı ağları, venture capitallar yeni fikirlere, girişimlere yön vermek, fon sağlamak, yatırım yapmak için birbirleri ile yarışıyorlar. Bu yarış ve rekabet beraberinde, kaliteyi artırarak, bu girişimleri büyütecek ve dünyada yatırım yapılabilir hale getirecek niteliğe gelmelerini de sağlıyor. Yeni fikirler ve girişimler arasındaki rekabet ise artık ulusal değil uluslararası düzeyde.

Globalleşme ve rekabet, bizlerin daha proaktif ve stratejik davranarak, globalleşmemizi yani fikirlerimizin dünyada değer görüp, yatırım alıp, yaptığın işi dünyaya kabul ettirip, lokal pazarda da satabilmemizi gerektiriyor. Örneğin, 2007 – 2013 yılları arasında yapılan 373 Milyar $’lık Venture Capital yatırımlarının %68’i Amerika’da gerçekleşmiş. Amerika’da gerçekleşen bu yatırımların %48’i ise Silikon Vadisi’ndeymiş. Bu oran dünyada yapılan yatırımların %30’unun bu bölgede yapıldığını göstermekte. Bu nedenledir ki üniversitelerimiz ve girişimcilerimiz Silikon Vadisi’nde de var olabilmeliler.

Gençlerimiz mutlaka yenilikçi olmalı, dünyadaki şartlara ayak uydurmalı, bu şartlara liderlik edecek ve şartları değiştirecek potansiyele sahip olduğunu bilerek girişimlerini yapmalıdır. Akıllı telefonlarının en çok kullandıkları aplikasyonunun salt birer kullanıcısı değil o uygulamanın üreticisi olmalıdırlar. Gençler; dijital dönüşümün liderleri sayılan ünlü girişimcilerin, endüstri devlerinin nasıl büyüdüklerine, başarısızlıklar ardından başarıyı nasıl elde ettiklerini okumalı, izlemelidir. Girişim süreçlerimizde, başarısızlıktan korkmadan cesaretli ve kararlı olmak gerekir. Bu noktada üniversiteler ve teknoparkların gençlerin yanında olmaya devam edeceğini bilmeli ve bu mekanizmaları kullanmak gerekmektedir. Ancak bu takdirde bu türbülanstan sağ salim çıkma şansımız bulunmaktadır.

Elbette yürüttüğümüz tüm süreçlerimizde milli değerlerimizi her şeyin üzerinde tutmayı da ihmal etmemeliyiz.

YEK

1- İzle

Üç Robot Yasası Nedir?

2- Araştır

Ülkemizdeki Teknoparklar Nerelerde Yer Almaktadır?  https://teknopark.sanayi.gov.tr/Home/TgbListesi