#

BİR COVİD-19 POZİTİF HASTASININ GÜNCESİ

ELİMDE TELEFONUM, TELEFONUMDA BÜYÜK HARFLERLE YAZILI ‘POZİTİF’ TEST SONUCUM VE AİLEMLE BİRBİRİMİZE BAKTIĞIMIZ O SESSİZ DAKİKALAR. BU DAKİKADAN İTİBAREN ALDIĞIN HER NEFESİN BİR ÖNCEKİNDEN FARKLI OLUP OLMADIĞINI KONTROL EDERKEN, BUNUN YANINDA AİLENDE Kİ HER BİREYİN VERDİĞİ NEFESİ CİĞERLERİNDE HİSSETMEYE DE BAŞLIYORMUŞ İNSAN.

İnsan en çok da günlük koronavirüs tablosunun içerisinde yer alabileceğini hayal edemiyormuş.  2019 yılının son aylarında Çin’de başlayan ve Dünya’ya hızlıca yayılan bir virüsün varlığını duyduğumuz günü anımsıyoruzdur hepimiz. Türkiye’ye gelene kadar yeni serüvenlere başlayacağımızı ve yeni hayatımızın nasıl olacağı hakkında hiçbir şey bilmeden gelecek haberlere kitlenip kalmıştık. Bu serüven içerisinde artık takvim sayfalarını çevirmiyor, onun yerine Türkiye günlük koronavirüs tablosunun açıklanacağı dakikaları gerek televizyon başında, gerekse sosyal medyada dört gözle beklemeye başlamıştık. Her akşam gördüğümüz hasta sayısını veya vefat sayısını, sayısal verilerle ifade etmeye o kadar alışır hale gelmiştik ki, o tabloda gösterilen sayıların yaşadığı hayat mücadelesi artık aklımızın ucundan geçmiyordu. Aslında bahsettiğim süreç benim içinde aynı devam ediyordu. Dış dünyayı tamamıyla tehlikeli görüp, evimize çekildiğimiz o zaman dilimlerinde, ailemden dışarı çıkan her birey için endişelenmeye başlıyor, nasıl bir tedirginlik duymam gerektiğini bile anlayamıyordum.

Bu kaygılar arasında yaşarken, bir haber gelmişti ve babamın temaslı olduğu bir iş arkadaşının Covid-19 test sonucu pozitif çıkmıştı. O an, her gün beklediğimiz koronavirüs tablosu önemini yitirmiş, her birimiz ailemizdeki tüm bireylerin herhangi bir belirtisi çıkacak mı onun gözlemini yapmaya başlamıştık. Aylardır haberlerde ’ölümcül virüs’ olarak ifade edilen ve süregiden sosyal hayatımızı tümüyle değiştiren o virüsü vücudumuzun içerisinde taşıyabileceğimiz ihtimaline bu kadar yakın olmanın yaşadığımız onca kaygıdan farklı olduğunu anlamıştım. Mart ayından beri bizleri tedirgin eden sorular artık bir kenarda kalmış, evde daha kaç ay duracağız veya eski sosyal hayatımıza ne zaman döneceğiz kaygılarından çok daha farklı olduğunu çoktan bize hissettirmişti. Virüsün gençler üzerinde daha az etkiye sahip olduğu ve yaş ilerledikçe tehlikesini arttırdığı söyleniyordu. O an kendi sağlığımın tedirginliği yanında, tüm ailemin böyle bir tehditle karşı karşıya kalma olasılığına kendimi alıştırmaya çalışıyordum. Tüm dünyayı etkisi altına bırakan bu virüsün artık evimizde, en sevdiğim insanların vücudunda, kendi vücudumun her hücresinde taşındığını duyduğum anı aklımdan çıkarmamın artık imkansız olduğunu düşünmekteydim. Elimde telefonum, telefonumda büyük harflerle yazılı ‘POZİTİF’ test sonucum ve ailemle birbirimize baktığımız o sessiz dakikalar. Bu dakikadan itibaren aldığın her nefesin bir öncekinden farklı olup olmadığını kontrol ederken, bunun yanında ailende ki her bireyin verdiği nefesi ciğerlerinde hissetmeye de başlıyormuş insan. Bu sürecin sadece duyduğum kaygılarla değil, fiziksel anlamda da seni yormaya, yıpratmaya başlayan bir süreç olduğunu ben ve ailem pozitif olduğumuzu öğrendikten sonra anlamaya başladık.

Gün geçtikçe bazı semptomlar kendini göstermeye başlamış ve kolumu dahi kaldıramayacak bir yorgunluk çökmüştü üzerime. İnsanın kendini her ne kadar bu süreci kolay atlatacağını, yaşının daha genç ve kronik bir rahatsızlığı olmadığı için bu virüs karşısında daha dirençli olacağına inandırıyor olması iyi olsa da, vücudunun bu tehdit karşısında güç kaybettiğini görmek fiziksel belirtiler yanında psikolojik olarak yıpratmaya çoktan başlamıştı bile. Sürecin devamında tüm ailemle birlikte ayrı ayrı odalarda, aynı hastanede tedavi görürken bulmuştuk kendimizi. Hiç kimsenin girmesinin mümkün olmadığı hastane odasında, ailenden uzakta olmanın yanında, onların tedavilerinin nasıl gittiğini aklından çıkarmayarak geçirdiğin koskoca on dört gün vardı önümde. Vücudunda seninle birlikte yaşam mücadelesi veren virüsün, sadece vücudunda değil; hastane odasındaki televizyonun açtığın her kanalında, eline aldığın telefonun her sayfasında bahsi geçen ‘ölümcül virüs’ seninle birlikte olmaya devam ediyordu. Artık o an tek bir duam vardı, her gün sadece sayısal verilerle okuduğum o tabloda daha kötü başlıklar altında bulunan bir sayısal veri olmamak.

Kötü zamanlarımız, tedavi sürecinin her yeni gününde semptomların azalmasıyla iyice hafiflemeye başlamıştı, ben ve ailem için hastane odasında geçirilen bu süreç tedavinin işe yaramasıyla birlikte sonlandı fakat böyle olmayabilirdi. Üzerinden 5 ay geçmesine rağmen şimdi bunları yazarken bir kere daha anlıyorum ki, kendimizi tehdit eden küçücük virüs karşısında dahi yaşanılan on dört günlük sürecin bizlerde nasıl kalıcı hasarlar bıraktığını. Bu hasarlarla artık kimsenin yıpranmaması umuduyla, sağlıkla kalın.