#

BOZKIRIN MAVİSİ

Bozkırın tınısını bilir misiniz? İçinize dolan o sarı sıcak kokuyu? Şehir merkezinden uzak bir ilçeye doğru giden minibüsün penceresinden bozkırın türküsünü dinliyorum. Birbirine benzer manzaralar gözüme değip geçiyor. Ara sıra kavakların renginin değiştirdiği, devamlı sonsuzluk hissettiren bir manzara dinlediğim. İçimde ise bir deniz hasreti. Bu ara sıra oluyor ve doğduğum  topraklara ihanet ediyormuşum gibi hissediyorum. Kurak memleketlerde doğup büyüyenler suyun kıymetini iyi bilirler diye kendimi avutuyorum. Ama yine de bu sonsuz uzanan tarlalara baktıkça gök kubbenin rengini alan denizi düşlemeden edemiyorum.

     Sabah erken kalkıldı. Yola gidilecek. İlçede bir okulda resmi bir iş halledilecek. Rengini Ankara’dan almış memuriyet kavramı ve resmî daireler istemsiz olarak beni biraz yorar. İçimde bunun sıkıntısı var. Neyse ki işimiz bir okulda olduğundan biraz rahatlıyorum. Buraya talebelik kokusu sindiği için daha yakın buluyorum kendimi okullara. Ama yine de işimiz resmî bir iş ve muhatabımız resmi kişiler. Minibüsün penceresinden manzara değişmeye başlıyor. Birkaç ev giriyor bozkır ile aramıza. Sonra cami minaresi, belediye tabelaları ve ilçemize hoş geldiniz yazısı. İlçenin meydanında iniyoruz. Etrafı ayrıntıları ile izlemeyi hep sevmişimdir. Görüntüler zihnimdekilerle eşleşiyor. İlçeleri bilirsiniz, şehir merkezinden uzaklaşıp şehrin kalbine giden yollar üzerindedir. Kırsalda yaşayan insan hikâyeleri barındırır bünyesinde. Köylere yakınlığı sebebiyle Anadolu daha çok hissedilir içinizde. Ortasından bir nehir geçen, esnafı kendi hâlinde olan, yollarında tek tük insanların bulunduğu, sakinliğin hüküm sürdüğü bir yerdeyiz. İçimde deniz kenarında, ağaçların yollara yön verdiği bir kıyı kesimi canlanıyor ama hemen müdahale ediyorum hayallerime. Anadolu’nun tam ortasındaymış hissi veren bozkırlar tekrar gerçekliğini kazanıyor gözümün önünde.  

     Minibüsten indikten sonra okula ulaşmak için yürümeye başlıyoruz. Etrafta beni içine çekecek hikâyeler arıyorum. Kimi zaman yoldaki insanların yüzünden bir şeyler okumak, kimi zaman bahçe duvarı biraz yüksek bir evin avlusunun neşesini düşlemek istiyorum. Küçük bir resmî işi bir şenlik kılmak için fırsatlar arıyorum. Umduğumu bulamadan okulun kapısından içeri giriyoruz. Dönüş yoluna kalıyor tüm beklentilerim. 

      Adımlarımız ilerliyor koridorda. Müdür beyin odası gösteriliyor. Resmî makam beni biraz daha katılaştırıyor, içimdeki türkünün sesini kısıyorum. Ama hayal ettiğimden daha naif ve kibar birisi bizi karşılıyor. Aynı nezaketle bize oturacağımız yerleri gösteriyor. Ve tane tane konuşmaya başlıyor. Hâlimizi anlatmadan sinemizdekileri anlar cümleler kuruyor. İçimde bir hikâyenin başlangıcını yakalamış gibi hafif bir rüzgâr esmeye başlıyor. İşimizin hallolması kısa sürüyor ama konu konuyu açınca biraz daha oturuyoruz. Okul bir ilçe okuluna göre fazla bir donanıma sahipti, girişte dikkatimden kaçmamıştı bu durum. Müdür bey konuştukça tabiri caizse görüntülerdeki taşlar yerine oturmaya başlıyor. Muhabbetin bu kısmına nasıl ulaştığımızı bilmiyorum ama dinlemek beni hiç yormuyor.

Müdür beyin alanında çok başarılı birisi olduğunu öğreniyorum muhabbet sırasında. Merkezde adı duyulmuş birçok okul için teklif gelmiş, neden gitmediğini sebepleri ile anlatmaya başlıyor. Aslında makam insanı içine nasıl çeker bilirsiniz ama bu karşı koyuş beni daha da heyecanlandırıyor. Kendisi bu okuldan mezunmuş ve köyden on yaşında çıkıp gelmiş bu okula. Yatılı kalmış. Devlet parasız yatılıda kalanların daha derin duyguları olduğunu düşünürüm hep. Bu topraklar için daha berrak düşleri vardır ve daha fazla şey katmak isterler gibi gelir bana. Bir hikâye anlatmak derdiyle bahsetmiyordu bize bunlardan ama ben aradığını bulmuş bir derviş gibi can kulağı ile dinliyordum. “Her gelen öğrenciyi köyünden on yaşında çıkıp gelmiş kendim gibi görüyorum burada ve onları bırakıp gidemiyorum.” dedi müdür bey. “Hayalim var benim bu okul, bu ilçe için.” diye konuşmasına devam etti. Bir şiirin en can alıcı dizelerini dinler gibiyim. Sıradan bir ilçe okulundan çok daha fazlasını görmeye başlıyorum artık önümde. Bir şeye gerçekten dertlenerek yol almaya çalışan birisini görüyorum o anda karşımda.

Konuşmanın ortasında bir öğrenci giriyor odaya. Son sınıf öğrencisiymiş. Vedalaşmak için gelmiş. Evden artık zamanı geldiği için ayrılan bir çocuğuna veda eder gibi nasihatler ediyor müdür bey ve sarılıp uğurluyor öğrenciyi. Öğrencinin gözlerinde gönlüne dokunulmuş bir nesil görüyorum o sahnede. Zaten tüm gayretimiz bu tohumu atabilmek için değil miydi? Geleceği inşa etmek böyle bir şey değil miydi? Bir müddet sonra konuşma bitiyor ve odadan çıkıyoruz. Müdür yardımcısının da müdür beyle aynı hayallere sahip olduğunu dinliyoruz ayaküstü. Onun da bu okul mezunu olduğunu öğreniyorum ve ekmek yediği eve hizmet etmek için gurbetten dönen hayırlı bir evlat gibi okulu sahiplenişlerini görüyorum bu insanların gözlerinde. Bu dokunuşun öğrenciler üzerindeki yansımasını hayal ediyorum. İçimdeki hikâyenin anlam buluşu beni mest ediyor.  

     İdare katından ayrılıp okulu ve yurdunu gezmeye başlıyoruz. Tam olarak görüyorum o zaman vefanın örneğini. Okulu idare edenler okulun evlatları gibi her şeyin en iyisinden yapmak için gayret göstermişler belli. İdari işlerin nasıl uzun zaman ve emek istediğini biliyorum. Karşımda gördüğüm ise pes etmeden ve hissederek yapılmış gayretin sonuçları. Özel yurtları aratmayacak birçok detayı düşünülmüş bir yurt geziyorum. Öğrencilerin sesleri ile yankılanmayı bekleyen tertemiz ve bakımlı koridorlar görüyorum. Vefalı ellerin değdiği ve bu ellerle vefalı nesillerin yetiştirileceği bir ilçe okulu hikâyesi yazıyorum içimdeki kelimelerle. 

   Dönüşte müdür beyin arabası ile yol alıyoruz. Okul ve hatta ilçe için hedeflerinden bahsediyor. Yeni ataması olmuş bir öğretmen heyecanı ile cümlelerini sıralıyor. Pencereden dışarıyı izliyorum. Kısılan türkünün sesi gittikçe yükseliyor içimde. Bozkırlara bakıyorum, engin bir maviye bürünmelerine hayran kalıyorum. Taşranın denizi gün boyu aranıp durduğum hikâyenin içinde gizli olsa gerek diye düşünmeden kendimi alamıyorum. Yol, gök kubbenin rengi ile boyanmaya devam ediyor.

Denizin tınısını zaten bilirsiniz…