Duyduk ki Mutsuz Sonlara Meylediyorsun, Etme
Dosyada imlecin umarsızca yazara baktığı bir anda ufak bir ışık arayan insan, sınav haftası deliye dönmüş bir beyin, kariyer planlamasında motivasyonu yüksek olan kişinin gülümsemesi -çokça net ve bir o kadar da belirsizken hem de…- Zamanın akışına hapsolmuş metropol nefesi, gözlerini dünyaya henüz açmamış olan bir nefes daha, ailesiyle birlikte kahvaltı yapmanın özlemiyle yanan bir bützede, yemeğin tadına ufak bir çatalla bakan bir anne, servisini yapan bir muavin, televizyoncuların evlilik programlarının yerini nasıl doldursak acaba diye günler ve aylarca çalışıp pek fâideli olarak düşünüp, izleyicisinin seyrine sundukları cinayet programlarını pek üzülerek izleyen bir hanımefendi, masa başında fişlere gömülmüş bir baba, köşe tacında torununu seven bir dede, simitçi amca, eskici abi, tuhafiyeci teyze…
Bunların hepsinin arasında small white chocolate mocha sipariş ederken beklediğimiz süreden daha hızlı akan zaman acımıyor gerçekten içindekilere. Görevini mükemmel yapıyor sona ulaştırmak için. Hayır, hayır âhiret dersek canımız sıkılır. Konuyu değiştirelim.
Yağmurlu bir havada yer ve gök bir olur aslında. Yağmur bana bazen şunu düşündürtür; bedenim toprakla buluştuğunda kemiklerimi ıslatan o damlalar gökyüzüne yükselip birinin yanağındaki fondöteni siler mi acaba? Düşündürücü bence…
Her bir damlada başka birinin izi var mıdır? Doğa harikası dediğimiz olaylar ya da eserlerde şükür dilden akıp Allah’ı -bazen-hatırlatıyorken; evin borusu tıkandığında Allah bize onunla olan ilişkimizin de tıkandığını hatırlatıyor olamaz mı? Öyle bir hâl ki bu, hepimiz aynı düzeyde aynı kalıplardayız artık. Düşüncem, tarzım, bakışım, kişiliğim bir başkasının kopyasıymışçasına zamanda eriyor. Dilimize pelesenk olan “sistem” hayatımızdaki yerini çoktan almış gibi. Garip olan şey de gerçek olanı hatırlamak için duymanın yetmiyor oluşu. Yarış bittiğinde bile koşmaya devam eden atlılar gibi yapışmışken dünyaya, elimizden kaçanların farkında olmak kazandırıyor aslında. Âfâk ve enfüsü günün kargaşasında ya da dingin bir vaktinde tefekkür ederek de her şeyi anlamlandırabiliriz belki. Bunu yapmadığımız takdirde ahirete hazır hissedememe durumu ya da hazırlanmaya hazırlık aşaması seneler sürebilir. Kaldı ki hayat boşluk kabul etmiyor aziz ölümlü.
“Türkçe imanımızın muhafazasıdır.” demişti cennetmekân biri. Nasıl ki bir çocuk dünyaya geldiğinde “dünyaya geldi” deriz, yani başka bir âlemden bize geldi. Biz de bu âlemden o can sıkan kelimenin olduğu yere gideceğiz.
Latif Doğan der ki ‘’küstüm küstüm’’; insan küstüğüyle muhatap olmaz, ona varmak istemezken zorunlu çıkış kapımıza küs gibi davranma lüksümüz hayret verici değil mi? Dünya denilen bu âlemde sık sık heybemizle meşgul olmamız icap ederken sınav dönemini telefona harcamış çocuğun yüzündeki “fark edememişlik” ile annesinin yüzündeki “ben söylemiştim” ifadesi durumumuzu özetler aslında. Azimli bir YKS öğrencisi ya da kariyer planlaması yapan kişilerin sistemi kadar karmaşık değil gelecekteki mutlak kariyerimiz olan âhiret. Zorlaştıran şey erteliyor oluşumuz değil mi?
Sonuçlar açıklandığında kazanan biz olsak bari.
YEKLER:
OKU: Su Üstüne Yazı Yazmak; Muhyiddin Şekûr
Kübra Nur Doğru