#

Kudüs’te Renkli Adımlar

Kudüs sokaklarında uzunca bir yürüyüşün son adımlarını Zeytindağı’na çıkan yokuşta atarken, beklenmedik bir sesle irkildik. “Türkiii, hojjgeldiniiz!” diye başlayan selamlama bir anda çay davetine dönmüş ve kendimizi hayalini kurduğumuz bir evin terasında bulmuştuk. Düşünsenize pencereniz, Mescid-i Aksa’nın, o koca alanın tam karşısında. Adeta yaramaz sarışın bir çocuk gibi her yerden kendini gösteren Kubbetüs-Sahra’yla, ihtişamlı Kıble Mescidi’yle göz göze. İşte böylesine hülyalı bir anda, Kudüslü bir ailenin muhabbetine misafir olmuş, o günden sonra müptelası olduğumuz, yaşadığımız anları onunla diri tuttuğumuz, tadına doyum olmaz naneli çayı orada içmiştik.

Nasıl da güzel kokar, hele bir de tadı! Kudüs’ü tatmanın ilk adımıdır naneli çay. Nasıl ki bir kez bu şehre varan, ondan ayrılamıyorsa, bu çaydan yudumlayanın da kaderine aynı pay düşüyor. Kudüs’e yolu düşenler bilir, Mescid-i Aksa’nın Kattanin Kapısı’nda içilen o çayı. Ezanı duyar duymaz boş bardakları bırakıp namaza doğru adımlarken her seferinde bütün mescitleri hızlıca zihnimizden sıralıyorduk: Kubbetüs-Sahra, Kıble, Burak, Mervan, Babürrahme, Kadim. Bu sefer hangisinde namazımızı eda edecektik? Son zamanlarda direnişin en güçlü olduğu Babürrahme’yi seçtik, koşar adımlarla merdivenlerinden inip cemaate yetiştik. Namaz sonrası kahve ikram eden bir Filistinli murabıt, üniformalarından Aksa’daki medresede öğrenci olduğunu anladığımız çocukların soruları üzerine anlatmaya başlamıştı hikâyesini:

Yıl 1948. Nekbe’de 7 yaşında bir çocuk olarak o günden daha da acısı olamaz diye düşünmeye yetmişti yaşadıklarım. Yolda selam verdiklerimin yerini; tuhaf, hiç görmediğim, dilini bilmediğim, bakışlarından öfke dağıtan insanlar almıştı. El-Halil, Nablus, Ramallah, Eriha, Tulkarim, Cenin ve Beytüllahim’de ziyaret ettiğim akrabalarımla arama 1967’de koca duvarlar örülmüştü.”

  İşgali anlatırken yerinde oturamamış, avluda yürümeye başlamıştı. Çocuklar onun arkasında, bizse çocukların; birlikte Esbat Kapısı’na gelmiştik. Kafamızı çevirdiğimiz her yerde gördüğümüz işgalci İsrail askerleriyle karşılaşan amca, gözlerini işgalcilere dikerek şöyle demişti: “Ben sizden ve sizin sözde devletinizden daha büyüğüm!”

        Haftalardır bu topraklarda, anlatılanları gözlemliyor, ve hatta sadece gözlemlemekle kalmıyor bizatihi yaşıyorduk. Kadim Kudüs’te, ikamet ediyor, Mescid-i Aksa’ya her gün başka bir sokaktan ulaşmayı kendimize görev addediyorduk. İşgalci askerlerin yakınlarında oyunlarını oynayan asil duruşlu çocuklar gözdağı vermenin ne demek olduğunu bizlere gösteriyor; Müslüman esnafın, eşyasını yere düşüren Yahudi çocuğu uyarması düşman tanımını sorgulatıyordu. İkramı pek sever o güzel sokakların esnafı. Şeyh Emin’in sokağından geçip de felafil ikramından almayan yoktur. Hele bir de Peygambere salavat getirdin mi, bir anda dünya güzelleşir. O güzel tınının; felafelin sayısını arttıran, kavgaları anında durduran, yüzleri tebessümle buluşturan bir büyüsü vardır. Kudüs’te kimlik, selamdır.

Şehre Esbat, Sahire, Şam, El-Halil, Nebi Davud, Cedid Kapıları’ndan hangisinden girersek girelim, yolumuzu mutlaka Imad Abi’nin dükkânına düşürürdük. Söze “aleykümselam” diyerek başlar, hemen Türk çayını demlediğini gösterir, içeri buyur eder. Hem Mescid-i Aksa’ya hem de Burak Duvarı’na yakınlığı sebebiyle ağır vergilerden ve mallarına el konulma girişimlerinden fazlaca nasibini alır bu dükkan.  Dükkanının altındaki tünellere göz dikenler ona açık çek sunmuş, fakat o da komşuları gibi direnişinden vazgeçmemiş. Muhabbetin naneli çayla demlendiği bu mekân, sahibinin söylediği gibi evimizdir.

Kudüs’e yürüyenlerin merkezde birbirine kavuştuğu mübarek Cuma sabahını karartır Şabat akşamları. Şalomlar’ın selamların yerini aldığı, Yahudi ağlamalarının ezanları bastırdığı vakitler… Bu vakitlerde yalnızdık kalabalıklar arasında. Gözlerimiz İsra’nın şahidini hatırlatan ‘Burak Duvarı’ yazısını ararken, tabelalar ağlama duvarı diyordu. Kim demiyordu ki! Biz demeyelim olur mu? Kudüs’te isim, varlıktır.

Bu şehri anlamaya adımlarla başlamıştık. Bazen tökezleyen ama çoğunlukla hızlanan sürekli ve meraklı adımlar. Onlar, kimi zaman şehrin hafızasını tutan Antikacı Rami’yle karşılaşır tam ortada, kimi zaman da mukimlerine güven veren kadim surlarla. Emeviler, Abbasiler, Memlükler, Selçuklu ve Osmanlı… Kim bu şehre hizmet ederse, su da taş da adını yaşatır hizmetkarının. Surlarda Kanuni, meydanlarda Ömer. Kudüs’e hizmet, yaşamaktır.

Bir gün yine Suriçi’nden çıkmış, şehrin batı yönünde ilerlemiştik. Sanılanın aksine Kudüs’ün tamamını anlatılanlarla keşfetmeniz mümkün değil. Canlı müzikler, kafe barlar, sallanan bedenler ve o bedenlerin bitmeyen kavgaları, renkli dükkanlar, askersiz sokaklar, modern sanat sergileri, açık hava etkinlikleri, şehir mobilyaları, ışıklar… Yolun devamında artık bir Müslüman dahi göremediğimiz mahalleler. Jerusalem’la Darüsselam, Urşalim’le Kudüs’ün bitirilmeye çalışıldığına şahit olmuştuk. Bir başka gün, Yahudilerin Aksa’nın altında kazdıkları tünellerdeydik. İşgal yerin altını-üstünü mü tanıyordu ki doğuyu-batıyı tanısındı!

Huzurdan öfkeye, neşeden hüzne gelip gittik bu topraklarda. Ancak işgal ve direniş, rengârenk hikâyemizin siyah ve beyazıydı artık. İnançla, sebatla, bilgiyle, muhabbetle bir karar verdik: Adımlarımızı atmayı sürdürecek, çayımızdan da naneyi eksik etmeyecektik.

YEK

   1) İZLE

 Mescid-i Aksa Neresidir?

2) YAKINDAN TANI

Filistinli Bir Murakıbı Yakından Tanımaya Ne Dersin?

https://instagram.com/khadejakhwies?igshid=l8jvk77koxlv

3) OKU

Nekbe (Büyük Felaket) Nedir?

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/filistinin-71-yildir-suren-drami-nekbe/1478810