#

Acizliğinde Devleşen Bir Şair: Cahit Zarifoğlu

Türk şiirinin zirve şairlerinden olan Cahit Zarifoğlu, sıkça zikredildiği üzere “artist” değil derviş bir şairdir. Fethi Gemuhluoğlu’nun tabiriyle yerinmenin ve sevinmenin ötesindedir. Övgüye de kınamaya da yergiye de aldırmaz. Hayattayken şiiri üzerine yürütülen eleştirilere takılmaz.

İnandığı, doğru bildiği düzlem üzerinde istikametini bozmadan kalemin yükünü kuşanır. Dünya ve dünyalıklar karşısında imtihanını kaybetmemek için sağlam direniş sergileyerek mümince bir tavır içinde ömrünü güzelleştirir. İnanmadığı sözü söylemek de cömert davranmaz. İnandıklarını heyecan içinde yaşar ve söyler.

Şahsiyet sahibi bir şair

Dışarıdan bakıldığında kendisini tanımayanların rahat bir şekilde soğuk birisi olarak tarif edebilecekleri bir kişilik fotoğrafı belirirken içeriden bakıldığında ve yakından tanındığında yufka yürekli, ince düşünen, merhametli, şahsiyet sahibi olduğu hemen anlaşılır.

Vazifeli şairlerimizdendir. Razı olmasını bilmiş, rıza makamını içselleştirmiştir. Yeryüzünde bulunmak vazifesinin sırrını keşfetmiş ve bu sırrın ruhuna uygun olarak yazmış ve yaşamıştır.

Ev Sohbeti

Babası Niyazi Bey, Nakşî olduğu için evlerinde gerçekleştirilen sufi sohbetlerin tesiri, üzerine kuvvetli derecede yerleşmiştir. Niyazi Bey, Nakşî geleneği haricinde diğer irfani geleneklerin usul ve edepleri ile menkıbelerini de sohbetlerde sürekli dile getirir. Kandil ve cuma gecelerinde bütün aile bir araya gelip mevlid ve ilahiler okur. Bu geleneği Cahit Zarifoğlu kendi ailesi içinde de çocukları ve kıymetli eşiyle devam ettirir.

Babası Niyazi Bey’in her hâli tarikat adabı üzerinedir. Maraşlı Şeyh Ahid Efendi’nin vekâletini devam ettirdiği bilinmektedir. Fakat Cahit Zarifoğlu’nun nasibi başka bir kapıda, başka bir Mürşid-i Kâmil’in dizininin dibinde olmuştur. Bu bağlanma şairin şiirine de yaşantısına da önemli güzellikler katmıştır. Şiirini tasavvuf deryasının içinde şekillendirmekten çekinmemiş, aksine bilinçli bir şekilde bu zengin okyanusa dalışlar gerçekleştirmiştir. Bu dalışlar ve beslenmeler sadece şiirlerinde değil şairin düzyazılarında da açık şekilde görülür.

Sohbete Çağrı

Sezai Karakoç ve Necip Fazıl gibi üstatların tasavvufi neşveyi şiirlerinde kullanmaları Nuri Pakdil’in Bağlanma’sında anlattığı ve Fethi Gemuhluoğlu’nun örnekliği, Zarifoğlu’nun sufiyane dilinde etkili olmuştur.

Yaşamak isimli muhteşem eserinde, “Havuzuna giremediğimiz dervişliğin, sohbete birilerinin önünde diz çökmeye bağlı büyük bir medeniyetin büyük fırsatlardan” biri olduğunu vurgular. Anı/günlük formatındaki kitabından şairin içsel yürüyüşüne dair birçok noktayı yakalayabiliyoruz.

Hikmetin İzinde

Yine şiirlerinin bütününü titizlikle incelediğimizde hikmetin derin izleri hemen kendisini gösterir. Hikmetin izlerinden kastımız şudur: Şairin şiirinde tasavvufi öğreti sloganik bir abartıda değil ince işçilikle şiire yerleştirilmiştir.

“Yukarı sola ve aşağı/ Verildikçe kondukça alan kalbe” mısralarıyla başlayan şiirinde “nefyü isbat” zikri tasvir edilmektedir. Bu dünyayı bilmeyen okur için bu ve benzeri şiirler kapalı ve anlaşılmaz olarak algılanmış ve anlatılmıştır.

“Efendim” başlıklı şiiri tasavvufi edebiyatımıza sunulmuş en güzel hediyelerden biridir. 

Tasavvuf, talibe iddiasından vazgeçmeyi, benlikten sıyrılmayı, nefsini aşmayı, derin sulardan geçmeyi, ismini örtmeyi, afişlerden sıyrılmayı öğütler. Övgü aldığında da yergi aldığında da kalp atışlarının değişmemesini tembihler. “Ben” diyenlerin benlik imtihanında kaybolup gittiğine dair sayısız menkıbelere anlatılır. Şair bu terbiyeyi özüne yerleştirmiş, kabullenmiş, acziyetinin farkına varmıştır. “Sultan” şiirinde bu hâli şu mısralarla örmüştür:

Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harfleri acz tutuyor

Yine bu mükemmel şiirde ibadetlere güvenmemeyi, rahmetine sığınmayı günahlar hatıra getirerek nefsin azgınlığıyla hesaplaşmayı, sürekli tevbe makamında bulunarak kulun hatalı, Rabbimizin hatadan münezzeh olduğu çok başarılı duyarlılıklı şekilde kelimelere dökülmüş, sufi hassasiyetiyle şiire girmiştir.

Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim

Yazmak ve Yaşamak

Cahit Zarifoğlu, tasavvufi hayat tarzını hem kendi şahsında yaşayan hem de kuvvetli bir şekilde bu geleneği edebiyatımızda çağdaş bir formda yaşatan bir şairimizdir. Yunus’un yüzyıllar evvel vurguladığı sözün aslının nereden geldiğinin bilincindedir.

Ey bu özlerin aslın bilen, 
Gel de bu söz nerden gelir?
Söz aslını anlamayan,
 
Sanır bu söz benden gelir.

Sözün aslını bilenler vazifelidirler. Yazmanın da nefisten olmadığını, ilahî bir emirle olduğunu bilirler. Bu sebepledir ki günümüzde çokça yazılıyor, çokça söyleniyor ama sözün tesiri neredeyse kaybolmuş, söz düşmüştür.

Sözün Hakikati

Söz sırf edebî bir artistlikle söylendiğinde kıylükalden ibaret kalmıştır. Ne okuyanın ne de yazanın kalbine dokunmuştur. Oysa Zarifoğlu’nun sözünün bir tesiri vardır. Çünkü o salt edebiyat yapmış olmak için değil sözün de bir emanet olduğunun şuuruyla kalbine yüklenen, “yaz” ilhamının doygunluğu ve dinginliği içinde bu vazifeyi icra etmiştir.

 Âşık Yunus’un “Behey Yûnus sana söyleme derler/ Ya ben öleyim mi söylemeyince?” dediği gibi, Zarifoğlu’nda söylemek vakti gelince icra edilecek bir hâldir.

Yaşamadığını yazanlar geleceğe kalmaz. Çağının insanını etkilemez. Bakınız Hz. Mevlâna’nın sözü, yüzyıllarca insanlığa ilaç gibi şifa sunmakta, tesirini göstermektedir.


Yunus Emre Aşkı

Zarifoğlu şiiri de geleceğe kalacak bir şiirdir. Çünkü yaşamadığı hâlleri, hissetmediği duyguları dile getirmeyi, şiire dökmeyi vebal olarak görür. Bu vebalin altında kalmak istemez. İşte bu durum tasavvuftan nasibini almış mümin bir şairin tavrıdır tarzıdır.

Zarifoğlu için Rasim Özdenören, “Her zaman ‘âşık’ biri olarak yaşadı.” der. Zarifoğlu’nda aşk, irfani geleneğin öğretilerindeki derinlikli, kimlikli aşktan başkaca bir şey değildir.

Nitekim “Eski şairliklerim gitti gözümden/ Gayridir bir başka hal kuşanıyorum.” ve “Bir Yunus Emre olmak isterdim.” diyen şair, Yunus’un kendini bulduğu aşka taliptir.

Müslümanca Öğütler

Cahit Zarifoğlu çağın sanatçılara yüklediği komplekslerden kendisini korumasını bilmiş, yanına gelen edebiyat heveslisi gençlere de Müslümanca duruşun örneklerini en güzel şekilde sergilemiştir. Yazımızı yine onun derviş kimliğini yansıtacak Müslüman sanatçı portresine layık şekilde gençlere sıkça verdiği bir öğütle bitirelim:

“Biz öğretmensiz, mürşidsiz kalmamaya ve her dakikamızın imtihan olduğu bilincini kazanmaya bakalım. Okuyun; İmam-ı Şarani, Mevlana, Yunus, Reşahat, Eşrefoğlu Rumi… İpuçları, sırlar, edep, adap oralarda ve hadislerde. Batı tipi şiir, hikâye ve romandan sıyrılmak gerekiyor. Gerçekleştirilmesi gereken tam anlamıyla Müslüman sanatçı olmaktır.”

Yek

İzle: 7 Güzel Adam Belgeseli

Oku: Cahit Zarifoğlu’nun Çocuk Kitapları

Keşfet: Hece Dergisi “Yedi Güzel Adamdan Biri: Cahit Zarifoğlu Özel Sayısı”