#

Gümüşe Hücum

Malumdur abi kardeş kavgaları. Biz de açıkçası çocukken pek farklı değildik. Dikkat ederdim, girdiğimiz her tartışmanın sonunda abim lafı döndürür dolaştırır muhabbeti haksız mıyım’a bağlardı. Abimle yine tartışmayalım ama şimdi düşünüyorum da bu sorunun asıl sesi bence hep “haklıyım”dı. Yine de sorar, tamam haklısın abicimlerle mutlu olurdu. Haksız olduğunu söyleyince ise canı sıkılmaya başlar, aslında ne kadar haklı olduğunda ısrar ederdi. O hâlde dediklerimin bir önemi var mıydı? Abime selam olsun, insanlık bu anlamda fazla ilerlemedi, şimdilerde de durum pek farklı değil. Çoğu kez karşımızdakinin ne dediğini bırakın karşımızdaki dikkatimizi çekmiyor. Varsa yoksa biz ve bildiklerimiz. Psikologlara akıl öğretiyoruz, kendini bilmem kaç yıl sonra nerede görüyorsunlara sanki bir kıymeti varmış gibi pek idealist cevaplar arıyoruz. Televizyondaki doktora laf yetiştirenlerimiz var bizim, kim kimi dinliyor acaba? Nasılsınlarımızın cevapları ne kadar umurumuzda, iyiyim demek neden âdetten ve ne kadar hazırız kötüyüm cevabına? Ne kadar ilgilendiriyor bizi aldığımız cevaplar? Tartışma programları ben seni dinledimlerle dolu, ortada diyalog yok, herkes çok haklı, yaşasın monolog.

Nur topu gibi like bağımlılığımız var artık hepimizin. Beni sev ama eleştirme, beni sev ve memnun et, ya sev ya terk et. Hâl böyleyken fildişi kuleler revaçta, egolar tavan. Konferanslar ilgi çekmiyor, hayat üniversitesi mezunları her daim efso. Cepten muhabbbetler uzuyor, uzuyor. Ne diyor operatörler? Size paketler yetmez, konuşun konuşun. Dinleyin diyen yok. Gümüşe hücum.  Dünya çapında 5 milyar izlenmeye sahip TED videolarının bile bize geri dönüşü “Talk Like TED/TED Gibi Konuş” kitabı, hani yaymaya değer fikirler?

Çocukken “hep konuşsa da dinlesek” dediğim kimse olmadı, bu istek büyüyünce “yazsa da okusak”a ve daha sonra “keşke yazsaydı da okusaydık”a dönüştü. Konuşmasını istediklerim de hep az konuştu. Zaten ne diyor Nuri Pakdil, hem de sükût suretinde?

“Kılıcı kuşananı bekleyen attır,
Cümleler dizildikçe dolan yakıttır.”

Kendimi hiçbir zaman bir konuşmacı olarak görmedim. Biliyorum TED gibi de asla konuşamayacağım. Zaten yıllar içinde insanlara anlattıklarımın faydasını hiç görmedim.  Açık konuşmak gerekirse anlattıklarımdan fayda göreni de görmedim. Çoğu kez hatalarım yüzüme vuruldu, faydasız konuşmalarım başıma dert oldu vs. Ama ben büyük sözü dinledim, konuşmaktan vazgeçmedim. Büyükler, “Derdini suya anlat, su gibi aksın.” derdi biz küçükken. Ben de kendimi suyu yaratana anlatıyorum. O anlatıyor ben anlamıyorum, ben anlatamıyorum O anlıyor. Ve size bir sır vereyim, sonunda hep O haklı çıkıyor.