Hemen İzlemeniz, Hızlı İzlemeniz, HD İzlemeniz Gereken 5 Film
Biliyorsunuz arkadaşlar, ortalık bilgi kirliliğinden geçilmiyor. Bu bilgi kirliliği radyasyon gibi bir şey; zararlı olduğunu fark etmiyoruz, anca zehirlendikten sonra anlaşılıyor.
Herkes her şeyi konuşuyor. Hâl böyle olunca kimin söylediğinin iyi olduğu kiminkinin olmadığını da ayırt etmek zorlaşıyor. Hele tehlikeli bölgelerde bu ayrım daha zorlaşıyor. Sinema da bu “tehlikeli” bölgelerden biri. Önümüze gelen her filmi izlemek doğru ve iyi değil. Peki, ne izleyeceğiz? Bilmiyoruz açıkçası.
Ne izleyeceğinizi bilmiyoruz ama size mutlaka görmeniz gereken, izlediğinizde kitap okumanın enginliğine sürüklenebileceğiniz ya da heyecanla birlikte hikmetli bir tat duyabileceğiniz 5 film sıralayabiliriz.
1
Lion of the Desert (1981)
İtalyanların Libya’yı işgalini anlatıyor. Kendi hâlinde bir hoca olan Ömer Muhtar, İtalyanların nazikçe gitmeyeceklerini anlayınca silahla yapıyor bu işi. Her gelen İtalyan generalini tabutla geri gönderiyor ülkesine. En sonunda İtalyanlar ellerindeki en iyi komutanlarını gönderiyorlar Ömer Muhtar’ın karşısına: Graziani.
Bu filmin yönetmeni Mustafa Akkad abimiz, hayatı boyunca sadece iki tane film çekmiş. İkincisini zaten biliyorsunuz: Çağrı diye meşhur. Diğeri ise bizde “Ömer Muhtar” diye bilinen, orijinal adı “Lion of the Desert” olan şaheser. 1981’de çekilmiş ama izlediğinizde inanamayabilirsiniz. Çünkü aksiyon sahneleri o kadar ustalıklı yapılmıştır ki hele at koşturma enstantaneleri hayranlık duyulasıdır.
En zevkli anları ise Ömer Muhtar’ın, İtalyanlara kurduğu pusu sahneleridir. Elinize en yakındaki kırlenti alın ve tekbirleri hazırlayın gençler.
2
Çizme (1991)
Türkiye’de bir ara ezanın yasak olduğu, Müslümanlar’ın işkenceye tâbi tutulduğu zamanlar vardı, biliyorsunuz. İşte o zamanlardan birinde, Karadeniz’in yemyeşil bir köyünde geçiyor film. Ahalinin sabrı artık taşmıştır. Gerçek bir ezan duymak hevesiyle dağlar, taşlar ve köyün ortasından gümbür gümbür akan dere yanıp tutuşmaktadır. Ama köyün başında “Çizme” lakabıyla anılan bir despot vardır. Tanıdık bıyıkları, kirli bakışları ve uzun çizmeleri olan, korkunç biri.
Bu o kadar iyi bir filmdir ki çekildiği zamanlarda gâvurlar bu filme ödül vermekten korkmuşlardır. Çünkü ellerinde bu kadar iyi bir şeye verilebilecek kadar kıymetli ödülleri yok. Dolayısıyla unutulmaya yüz tutmuş bir başyapıtla karşı karşıyayız.
Dedelerinizin hatıraları ve erken cumhuriyet devrine dair okuduğunuz acılarla örtüşecek, tek kelimeyle bir sinema harikası.
3
Reis Bey (1990)
Ağır ceza hâkimi bir asık suratlı adamın nasıl hizaya geldiğini anlatan film. İdam cezası verdiği gencin suçsuz olduğunu anlamasıyla hayatı birdenbire altüst olan ve aklında o ana kadar ne varsa tövbe eden bir hâkimin, merhamet ve adalet hakkında söylediklerini “Vay be, ne diyor bu yahu…” diye yer yer ikinci defa dinlemek zorunda kalabilirsiniz.
Öyle olursa şayet, filmi hafifçe kaldırıp altındaki imzaya bakın. Henüz yeterince okumadığımız ve anlamadığımız, gerçek bir dâhinin adını göreceksiniz: Necip Fazıl Kısakürek.
Oyunculuklarından kareografisine kadar her şeyin, aynı adlı kitabın kalitesinde seyrettiği bu müthiş yapımı izlerken yer yer değil, birçok yerde gözyaşlarınızı tutamayacaksınız. Eh, ne de olsa merhameti anlatıyor. Ama hangi merhameti? İşte bu soru filmi birkaç kez izlemenize neden olabilir. Üşenmeyin ve yeniden izleyin.
4
Sürgün (1992)
Gariban bir Anadolu köyüne giden merhamet ve şefkat timsali bir öğretmenin, idealleri uğrunda ama ideallerinden taviz vermeden yaşadıklarını anlatan film.
Maalesef onlarca film çekmemiş bir yönetmenin, muhterem Mehmet Tanrısever’in imzasını taşıyor bu yapım. Erol Taş’ı sıra dışı, rahmetli Hasan Nail Canat’ı da karakteri gibi bir rolde görürüz.
O kadar ustalıklı ve derin ayrıntılar barındırır ki küçük yaşlarda izlenmesinin yeterli olup olmadığı tartışmalıdır. Elbette küçük yaşlardayken de izlenmeli ve izletilmelidir ama büyüklükte de mutlaka görülesi bir filmdir. Anadolu irfanının ne anlama geldiği, hem filmin tamamı hem de birçok küçük ayrıntıda seyircinin zihnine ilmik ilmik işlenmiştir. Az buz iyi değildir; tam bir gurur kaynağı çalışmadır.
Dirilişe hazır olun!
5
Karate Kid (2010)
Ne zaman oturacağını ne zaman kalkacağını bilmeyenlerin çağı olan 2000’lerin insanları olarak en çok ihtiyacımız olandan bahsediyor Karate Kid: Azim ve kararlılıktan.
Yakın zamanlara kadar aksiyon ve akrobasinin tek başına sürükleyicilerinden olan Jackie Chan, muzip tarzını yaşlılığına rağmen bu filmde de koruyor ve bir yandan izleyiciyi filme bağlarken diğer yandan da kulağına fısıldıyor: Oturmak sana yakışmıyor, kalk ve çalış. Yenilirsen de çalışmış olduğunu sakın unutma.