Prof. Dr. M. İhsan Karaman, Aynı Sırayı Paylaşanlar’da!
Öncelikle İhsan Karaman kimdir demekle başlayalım.
1962 yılında İstanbul’da doğdum. 1980’de Kadıköy İmam Hatip Lisesinden birincilikle, 1986’da İstanbul Tıp Fakültesinden ikincilikle mezun oldum. İstanbul Tıp Fakültesi Üroloji Kliniği’nde ihtisas eğitimi aldım ve yıllar içinde alanımda yükselerek profesörlük unvanı aldım. Türk Çocuk Ürolojisi Derneği’nin kurucularındanım, T.C. Sağlık Bakanlığı Tıpta Uzmanlık Kurulu Üroloji Müfredat Komisyonunun da üyeliğini yürütüyorum. Halen Dünya İslami Tıp Birlikleri Federasyonu (FIMA) Başkan Yardımcısıyım. Mesleki faaliyetlerin yanında, küresel bir sosyal sorumluluk projesi olarak “Yeryüzü Doktorları Türkiye” adlı uluslararası bir tıbbi ve insani yardım teşkilatının kurucularındanım ve 10 yıl süreyle genel başkanlığını yürüttüm.
Öğrencilik yıllarımdan beri sivil toplum çalışmalarına katılmakla beraber aynı zamanda Hayat Sağlık ve Sosyal Hizmetler Vakfı Mütevelli Heyeti üyesi; Beşikçizade Tıp ve İnsani Bilimler Merkezi Yürütme Kurulu üyesi; Türkiye Yeşilay Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı ve İstanbul Araştırma ve Eğitim Vakfı Tıp ve Ahlak Çalışma Grubu Başkanıyım. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanlığı yaptım. Mart 2016’da kurulan Uluslararası Yeşilaylar Federasyonu Başkanlığına seçildim. 2014’ten bu yana İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörlüğü görevini yapmaktayım.
Babam, İmam Hatip tahsilini bize şart koştu.
Bir imam hatipli olarak hayatınız başarılarla dolu, özellikle İmam Hatip Lisesinden sonra tıp fakültesine girme hikâyeniz nasıl oldu?
Doktorluk, aslında babamın da küçükken istediği meslekmiş. Ama benim Tıp Fakültesini ilk tercih olarak yazmam, bir İmam-Hatip mezunu olarak o dönemde en yüksek puana sahip fakülteyi kazanabilme, orada başarıyla ideallerimi temsil etme ve bu yolla insanlara hizmet etme gayelerinin saikiyledir. Ortaöğretimde İmam-Hatip mezunu olma şartı dışında, babam çocuklarının meslek seçimine müdahale etmemiştir. Ancak hangi meslekte olursak olalım, o mesleğin hocası, eğiticisi, akademisyeni olmamızı öğütlemiştir. Çok şükür, bugün iki oğlu ve bir damadı, değişik mesleklerde akademisyendir, hocadır. İşte, bu çetin yolda yürümemiz, azmetmemiz ve başarmamız, yine babamın etkisi, örnekliği ve duası iledir kanaatindeyim.
Ayrıca, babamızın evlatlarına İmam-Hatip tahsilini şart koşması sonucunda oluşan 1980 öncesindeki bu eğitim dönemimiz, tüm hayatımızı kuşatan kişilik özellikleri ve birikimimiz üzerinde silinmez izler bırakmıştır.
Babanız Hayrettin Karaman, İmam Hatip Liselerinin ilk mezunlarından, onun anılarını yakından bilen biri olarak ilk mezunlardan bu yana belki kendi İHL hatıralarınızı da düşünerek bugünkü İmam Hatip gençliğini nasıl görüyorsunuz?
Günümüz İmam Hatip öğrencileri ile bir arada olduğum zamanlarda çok mutlu oluyorum. Her zamanki gibi İmam Hatip nesline yakışan ahlaklı, imanlı ve hizmet bilinci kuşanmış bir gençlik var. Bundan yıllar sonra bu gençlerimizin millete ve ümmete hizmet için çok güzel faaliyetler yapacaklarına inancım tam. Onlar inşallah geleceğin liderleri, doktorları, hukukçuları, bilim adamları, bürokratları, iktisatçıları, iş adamları ve insanlığa hizmet gönüllüleri olacaklar.
Geçmişte karşılaşılan zorluklar İmam Hatipliler için ekstra motivasyon ve gayret vesilesi oldu.
Ancak, gençlerimizden şüphem olmasa da onları biraz daha gayretli görmek isterim. Gerek babam gibi ilk İmam Hatip mezunları gerek bizler gerekse de 28 Şubat döneminde okuyanlar önemli zorluklarla karşı karşıya kaldılar. Ancak bu zorluklara rağmen İmam Hatip nesli bu ülkenin en önemli değerlerinden biri olmuştur. Bugün ise İmam Hatip liseleri için geçmişte görülmemiş büyük imkânlar mevcut. Gençlerimizin bu nimetin farkında olması ve bunun hakkını verecek şekilde gayret göstermesi gerekir. Geçmişte karşılaşılan zorluklar İmam Hatipliler için ekstra motivasyon ve gayret vesilesi olmuştur. Gençlerimizin bugünkü imkânlar doğrultusunda rehavete kapılmaması, bugünlere nerelerden gelindiğini iyi anlaması ve bu doğrultuda durmadan en iyiye ulaşmak için gayret göstermesi gerekiyor. Bu bilincin oluşması da gençlerimizle mezunların daimi olarak iletişim hâlinde olması ile gerçekleşebilir.
Bugün binlerce İmam Hatip mezunu doktor, mühendis, hukukçu ve bilim adamı var.
İHL’lerde çok yönlü bir eğitim var. Bu okullarda siyer-hadis, tefsir-fıkıh gibi İslamî ilimlerin yanında fen ve sosyal bilimleri alanlarında eğitim veriliyor. Bu durum İmam Hatip nesline nasıl bir katkı sağlıyor?
İmam Hatiplerdeki ders programı öğrencileri birçok yönden hayata hazırlıyor. Diğer liselerde olduğu gibi fen ve sosyal bilimler alanlarında eğitim olması İmam Hatiplilerin diğer öğrencilerden geri kalmaksızın farklı alanları tanımasını sağlıyor. Burada sağlam bir altyapıya sahip olan öğrenciler üniversitede istedikleri alana devam ederek bu alanlarda da rekabetçi olabiliyor. İşte bu eğitim sayesinde bugün binlerce İmam Hatip mezunu doktor, mühendis, hukukçu ve bilim adamı var.
Öte yandan İmam Hatiplerde verilen İslami ilimler eğitiminin iki farklı hususta çok önemli etkisi var. Birincisi, İmam Hatip öğrencileri İslami ilimlerde temel bir eğitim alıyor ve bu alanda devam etmek isteyenler gelecekte âlim, müftü, vaiz, imam ve hatip olabiliyor. 1940’larda kimi kasabalarda cenaze kaldırabilecek imam bulunamadığı anlatılır. İmam Hatipler sayesinde toplumumuz bir daha o günleri yaşamayacak ve dinî hayattan uzaklaşmayacaktır.
İkincisi, öğrenciler İlahiyat fakültelerine devam etmek istemiyorlarsa dahi İslami ilimler eğitimi onlara çok önemli katkı sağlamaktadır. İmam Hatip gençliği medeniyetimizin engin ilmî ve kültürel birikimini tanıyarak bu medeniyete hizmet eden neferler olarak yetişiyorlar. Bunun sonucunda farklı alanlarda devam etseler ve farklı meslekler icra etseler dahi bunu medeniyetin ihyası şuuru ile yapıyorlar.
28 Şubat, Türkiye tarihine bir kara leke olarak yerleşen süreçtir.
Hocam İHL’lilerin sosyal hayatta ve kamusal alanda görülen başarıları geçmiş dönemlerde geniş halk kitlelerinde karşılık bulmasa da dar bir çevrede neden rahatsızlık oluşturdu?
İmam Hatip liseleri halkımız tarafından büyük teveccühe mazhar olmuştur. Ancak toplumumuz içerisinde kendi dünya görüşleri ve Türkiye projeleri olan kesimler de muhakkak ki mevcut. Bu kişiler doğal olarak genç nesilleri kendi dünya görüşleri doğrultusunda yetiştirmek, bu doğrultuda da geleneklerinden ve dinden görece uzaklaştırmak istiyor. İşte bu yüzden İmam Hatip liseleri bu çevrelerin projeleri için çok önemli bir engel teşkil ediyor. Zira İmam Hatipler var olduğu müddetçe geniş kitlelere hitap eden ve onları doğru yönde yönlendiren nesiller var olacaktır. Kendi dünya görüşleri çerçevesinde yeni nesiller inşa etmek isteyen bu kesimler İmam Hatiplerin ilk açıldığı 1950’lerden bu yana okullarımızın önüne engeller koymaya çalışmıştır. Bu çabaların zirveye çıktığı dönem de 28 Şubat süreci olarak adlandırdığımız, Türkiye tarihine bir kara leke olarak yerleşen süreçtir. Bu kesimler 28 Şubat döneminde İmam Hatiplere ağır bir darbe vurmuş olsalar da Allah’ın inayetiyle İmam Hatipler varlıklarını sürdürmüşlerdir. Hamdolsun ki, son yıllarda katsayı probleminin çözülmesi, başörtüsü yasağının kaldırılması, orta kademelerde eğitimin yeniden başlaması ve yeni İmam Hatip okulları açılması sayesinde 28 Şubat dönemi sonrası daha güçlenerek ve yenilenerek büyüyen bir İmam Hatip nesli var. Ancak farklı Türkiye projelerine sahip kesimler geçmişte olduğu gibi kendi planlarına engel olan İmam Hatiplerden gelecekte de daima rahatsız olacaklardır.
İHL yıllarından sizi hâlâ güldüren, üzen ya da sizde etki bırakan bir hatıranız var mı? O yıllarda kazandığınız ve hâlâ değerli buldunuz prensipler var mıdır? İmam Hatipli olmak size ne kazandırdı?
1980’li yıllarda özellikle de mezunu olduğum Kadıköy İmam Hatip Lisesinde, bugün birçok İlahiyat Fakültesinde bulanmayacak nitelik ve tecrübede hocalardan okuma şansımız oldu. Daha sonra zaten birçoğu da üniversitelere geçtiler.
Her şeyin modası geçer, efendiliğin modası geçmez.
Hocalarımız, bizim iyiliğimiz ve imam hatipli imajının korunması konusunda çok titizdi. İsim vermeyeyim ama bayrak töreninde gürültü yapan bazı hergele arkadaşların sopa ile tedip edildiğini gördük okulumuzda. Ama bana inanın, o dayağı yiyen arkadaşlar, hocalarımızın samimiyetinden o kadar emindiler ki belki yıllara sonra onlara teşekkür dahi ettiler. Çünkü biz büyük bir aile idik.
Okul Müdürümüz, kulağımızdan 40 yıldır çıkmayan şu cümleyi hep söylerdi: “Her şeyin modası geçer, efendiliğin modası geçmez!” Hakikaten öyleymiş.
Düzenli çalışma ve ders yanında sosyal faaliyetlerde rol alma da çok teşvik edilirdi. Herhalde benim bugün yüklendiğim birçok faaliyete ilişkin prensip ve iştiyakın temelinde bunlar var.
Medeniyet üniversitesinden bahsedelim biraz isterseniz, malum tercih dönemi de yaklaşıyor, bir öğrenci Medeniyet Üniversitesini neden tercih etsin?
Yenilikçi, Girişimci, Toplum ve Medeniyet Odaklı, Uluslararası ve Araştırma Odaklı olarak beş temel esas üzerine kurulan üniversitemiz; 10 fakülte, 2 yüksekokul, 4 enstitü ve 7 araştırma merkezinden oluşuyor. Halen dokuz lisans programımızda eğitim verilirken bu yıl dokuz lisans programı daha açarak lisans eğitimimizi zenginleştiriyoruz. 2016-2017 Eğitim öğretim yılında Hukuk, Sosyoloji, Bilgi ve Belge Yönetimi, İşletme, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce), Turizm İşletmeciliği, Hemşirelik, Türk Musikisi ve Fizik Mühendisliği lisans programlarına ilk defa öğrenci alacağız. Öğretim dili Türkçe olan programlarımızda isteğe bağlı olarak öğrencilerimize İngilizce hazırlık sınıfı okuma imkânı da sunuyoruz. Ayrıca kampüsümüz merkezi bir yerde bulunduğundan kolay ulaşım imkânlarına sahip. Yine ulusal ve uluslararası öğrenci değişim programları çerçevesinde (Erasmus, Mevlana ve Farabi) öğrencilerimiz yurtiçi ve yurtdışındaki diğer üniversitelerde derslerinin bir kısmını alabiliyorlar. Başarılı, genç ve dinamik bir akademisyen kadromuzla biz geleceğe umutla bakmaktayız. Kendisini yetiştirmek isteyen her öğrenci için bunların hepsi iyi bir fırsat.
“Yaşamak; af dilemek ve hizmet etmek için verilmiş bir mühlettir.”
Bugün bulunduğunuz rektörlük koltuğundan lise yıllarınıza baksanız özelde o günlerde öğrenci İhsan Karaman’a genelde şimdiki öğrencilere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Hem kendi “eski hâli”me, hem de evlatlarıma ve öğrencilerime samimiyetle vereceğim tavsiyeler şunlar olur:
- Merak ve dikkat sahibi ol. Bu, insanı bol bilgiye ve birikime götürür.
- Azim ve gayret et. Akif’in dediğini hiç unutmamak lazım:
Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol!
Yol varsa budur; bilmiyorum başka çıkar yol!
- Yılma, hatalardan ders alıp tekrar hedefe yürü.
- Hep ama hep yeni işler ve sorumluluklar yüklen. İnsanın da bir motoru vardır, yüklendikçe açılır!
- Sosyalleş. Bu, iyi ilişkiler kurma ve çevre edinme adına çok faydalıdır.
- Oku. Yine, yeni, yeniden oku; hayat boyu oku!
- İdealist ol, adan, hedefe kilitlen. Çünkü meşhur sözdür: “Başaracağım diyen de başaramayacağım diyen de sonunda haklı çıkar!”
- En az bir yabancı dili mükemmel derecede öğren. Ama bununla yetinme.
- Sivil toplumda rol al. Öğrencilik yıllarından itibaren değişik STK’larda çalışmaya başlamak seni ve kişiliğini çok geliştirir.
- Vakit bul. Bu konuda örnek aldığım, rahmetli Dr. Rahmi Eray’ın bir sözü var. Onunla bitirelim. Bakın, insan neler için vakit bulup harcamalı: “Yaşamak; af dilemek ve hizmet etmek için verilmiş bir mühlettir.” İşte bu mühleti iyi kullanmak boynumuzun borcu…