#

İMAM HATİP LİSELERİ BU ÜLKENİN NESİ OLUR?

İmam Hatip Liseleri bu ülkenin nesi olur?

Bu soruyu kendi kendinize sorun, cevabını yine kendiniz verin. Göreceksiniz en güzel cevabı yine siz vereceksiniz.

Muhtemelen vereceğiniz cevap şu olacaktır: İmam Hatip Liseleri bu ülkenin gerçeğidir.

“Gerçek” kelimesi ne kadar da mahcup duruyor değil mi?

“Gerçek” yapılacak bir şey olmamasının itirafıdır bizim memleketimizde.

İşlerin yolunda gitmemesinin sıkılgan bir eda ile itirafıdır.

Diğer sebepleri önünde eğdiren, emrine amade kılan bir mazeretin adıdır.

Peki, öyleyse nedir bu memleketin gerçeği dediğimiz şey acaba?

Yılların dolduramadığı din eğitimi ihtiyacı bu gerçeklerden biri.

Din eğitiminde cimri davranma siyaseti yeni devletin doğal bir refleksi olmuştur âdeta.

Ne kadar eksik dinî bilgilenme olursa o denli dinle insanların arası açılır ve de eksik kalan noktaları devletin zihni doldurur.

Türkiye tarzı laik ülkelerde devletin zihni dine dâhildir.

İmam Hatip Liseleri bu boşluğun işgal edilmesine karşı alınmış bir tedbirdir.

İlk açılış gayesi her ne kadar devletin dine müdahalesinin yardımcı sivil kolu olsa da İmam Hatip Liseleri bu müdahaleye karşı bir müdahaledir.

Gerçeğin hakikatle yüzleşip kendini hakikatin kollarına bırakmasıdır.

Diğer taraftan baktığımızda İmam Hatip Liseleri bir başka gerçekliğe tekabül etmektedir ki bu Türkiye’de din görevlisi eksikliğini telafi etmektir.

Camilere imam, cenazelere ölü yıkayıcı gereklidir ne de olsa.

Teknik ve kültürel bir ayrıntıyı yerine getirmektir yapılmak istenen.

Aynı zamanda resmî devlet zihni, dine yeni bir tanım ve de sınır getirmektedir bu icraatıyla.

Din, hayata değil hayatın ölümle birleştiği bitiş çizgisine müdahale edebilir ancak.

Ölü toprağı serpilmiş bir dindar aynı zamanda kalbi temiz bir Müslüman’a denk düşmektedir.

İmam Hatip kuşağı bu oyuna gelmemiştir, din adamı değil dininin adamı olmuştur hep.

İçten içe onu ruhbanlaştırıp din adamı kisvesine sokmak isteyenler olsa da o buna hiçbir zaman tav olmamıştır.

Dinin gerçek yüzünü örten maskeleri ve barikatları ortadan kaldırmıştır.

Resmî dizgeye alet olmadığı için hep ötekileştirilmiş, hep üvey evlat muamelesi görmüş fakat hiçbir zaman kendini bu memleketin sahici, öz be öz evladı olmaktan başka bir kimlikte görmemiş, başkaca bir kimliğe razı olmamıştır.

İmam Hatip kuşağı bu ülkenin mayasını, dokusunu ve de kokusunu hatırlatmak gibi bir vazifeyi hakkıyla yerine getirmiş, okumuş insan profilinin kendi öz değerlerine yabancılaşmak gibi bir kadere boyun eğmesine karşı çıkmış ve bu makûs talihi yenmiştir.

Tabiat boşluk kabul etmez, eğitim –hele hele din eğitimi- hiç boşluk kabul etmez. Bu, odur.