#

Yes You Can

Günümüz gençlerinin en büyük kaygılarından biri “İngilizce öğrenme” oldu. “İngilizce öğrenmeden üniversitede başarılı olabilir miyim?” “Acaba İngilizce öğrenmeden iş bulabilir miyim?” gibi kaygı dolu sorularla kafamız doluyken adım attığımız yerde karşımıza çıkan “Ken yu sipik İngiliş?”  sorusu eteklerimizi tutuşturmaya yetiyor. Üniversiteye kadar ufak kaygılar arada unutulsa da üniversite yıllarında gerekliliğini bir kez daha en acı şekilde görüp mezun olmadan önce bu sorundan kurtulmak için hemen bir dil kursuna yazılıyoruz; zannediyoruz ki kursa yazılınca Matrix’teki gibi beynimize yükleyiveriyorlar her şeyi. Öyle olmayınca hemen ümitsizliğe kapılıp bırakıyoruz tamamen. Sorduklarında da “Ay kent sipik İngiliş.” deyip kesiyoruz. E konuşabiliyorsun ya işte, o cümleyi nerden öğrendin? İhtiyacım olur diye kazıdın beyninin bir köşesine dimi, uyanık seni.

Ah Ne Yapsam Ne Yapsam?

İhtiyaç… Temel kelime bu. İhtiyacınız olanı, ilginizi çeken konuları öğrenmeye başlayın öncelikle. Film izlemeyi seviyorsanız film izleyerek, müzik dinlemeyi seviyorsanız müzik dinleyerek… “Konuşması kolay tabi.” demeyin, tecrübe bu. Ben de 1 yıl gibi bir süre içerisinde öğrendim İngilizce konuşmayı. Sebep, eşimin İngiltere’deki eğitimiydi. İlk başta bir cahil cesareti ve korkusuzluğu vardı İngilizceye karşı, hep “Aman hallederim, kimler öğrenmiyor ki?” dedim. İyi ki de öyle deyip korkutmamışım kendimi diyorum geriye dönüp baktığımda. Tek başıma geldim, pasaport sırasına girdim, baktım önümdekilere bir sürü soru soruyorlar. Hemen sevindim İngilizce pratik yapacağım diye. “Ay kent sipik İngiliş.” deyip kestirebilirdim oracıkta. Anlattım orda her şeyi, en son lise hazırlıkta gördüğüm İngilizceyle, sonra da kurduğum iki cümleyle gurur duydum.

İşte birinci sır; “Yapamam, edemem.” demeyin, yaz tatillerinde televizyon kanalı zaplamak yerine etrafınızdaki turist noktalarından birine günde 2 saat gidin, gözünüze kestirdiğiniz turistlere başlayın soru sormaya. Emin olun bir Türk ile muhabbet ettiklerine çok sevineceklerdir. Eğer yurt dışına gelme ihtimaliniz varsa çok daha şanslısınız. Ama Türkiye’deki dil okulunda olduğu gibi buraya geldiğinizde de direkt öğrenmiyorsunuz İngilizceyi.

Etrafınızdaki aktiviteleri araştırın, okullarda sosyalleşmek için yetişkin grupları olacaktır, oralara katılın.  İlk başta sadece nereli olduklarını ve isimlerini sorduğum en az yüz kişi oldu. Ama bu gruplarda genellikle sizin gibi başka başka ülkelerden gelmiş insancıklar olduğu için bir İngilizle arkadaş olmak, onunla muhabbet edip öz dilini konuşan insan bulmak biraz zor. Bir özel hoca tutarak bu ihtiyacı karşılayabilirsiniz tabi ama aradaki öğretmen-öğrenci resmiyeti benim pek hoşlandığım bir şey değil. E bide öğrencisiniz, ona vereceğiniz parayla başka şeyler yaparsınız. Bunun yerine kütüphane kültürünü en güzel şekilde göreceğiniz bu ülkeden faydalanın derim. Eminim en fazla 10-15 dakika yürüme mesafenizde bir kütüphane vardır. Girişte kütüphane panosundan aktiviteleri takip edebilirsiniz. Örneğin; örgü örme, çocuk oyunları, biyoloji, resim, ilk yardım dersleri gibi birçok ücretsiz ya da mekânı kullandığınız için çok ufak ücretler ödeyerek kendinize güzel İngilizce konuşan bir çevre edinebilirsiniz. nfip     Dslfgkopgjjgrojjoojojjrgjorjojgrojjoojojjgöreceğiniz bu ülbi başka başka ülkelerden gelmiş insancıklar olduğu için rla

Sırada ikinci sır var. Eğer okumazsanız bundan öteye gidemezsiniz maalesef, o yüzden bir dil bilgisi kitabı edinmelisiniz öncelikle. Ve boş kaldığınız zamanlarda günde en az bir konu olmak şartıyla evirip çevirip kuralları öğrenmelisiniz. Bunu telefonunuza yükleyeceğiniz uygulamalarla kolaylaştırabilirsiniz.

  Duolingo: Test şeklinde hazırlanmış, zaman zaman resimli ve sesli sorularıyla eğlenceli bir İngilizce öğrenme yolu. Sadece dil kurallarını öğretmiyor, günlük hayatta karşılaşabileceğiniz birçok soru kalıbını da ısıtıp ısıtıp önünüze getirerek size öğretiyor bu uygulama.   Johnny G: Bu uyulama British Council tarafından hazırlanmış çok faydalı bir uygulama. Yine test şeklinde sorularla öğretiyor İngilizceyi. Uygulamasından daha çok sevdiğim internet sitesi var: learnenglish.britishcouncil.org Bu sitede de oyun gibi birçok eğlenceli yolla İngilizce öğretiyor.    Tureng: Bu sözlük olarak size sunacağım bir alternatif. Kelimeler ve en güzeli bazı yerleşmiş kalıpları hatta bazen deyimleri bile içeren güzel bir sözlük. En çok bunu kullanıyorum diyebilirim.    

Okumak da çok önemli tabi, o yüzden kitaplar edinin. Ama sıkıldık artık hepimiz seviyeye göre hazırlanmış kitaplardan değil mi? Hiç okuyamadım o içinde abuk sabuk hikâyelerin olduğu kitapları. Size tavsiyem çocuk kitapları. Çok yeni başladıysanız 3 yaş çocuk kitaplarını alın okuyun, güzide video izleme sitemizden açın çizgi filmler izleyin. İlk bir kaç ay yaptığım en önemli şey buydu. Şu anda alt yazıya gerek duymadan televizyon izleyebiliyorum, hatta ilk tiyatro deneyimimi de başarıyla atlattım.

Baktınız artık çocuk filmleri size yetmiyor. Gençlik dizilerini izleyin ve 10-15 yaşında çocukların okuduğu kitapları okumaya başlayın. O kadar eğlenceli bir şekilde öğreneceksiniz ki çok değil 2-3 ay sonra “Vay be ben bunu nasıl öğrendim?” diyeceksiniz. Ayrıca birçok yabancı internet sitesinden PDF formatında yazı, hikâye, röportaj gibi ilginizi ne çekiyorsa kolayca bulup yazdırıp bunları da okuyabilirsiniz.

Fırsatları Fırsat Bil

Okuyup beğendiğiniz cümleleri günlük hayatta da kullanabileceğinizi düşünüyorsanız not edin ve ara ara tekrarlayın. Bu kadar işin içine girip kendinizi motive ettikten sonra İngilizce rüya görmeye başlayacaksınız muhtemelen, işte bu artık beyninizin İngilizceyi kabul ettiğinin bir işareti. Şimdi bana “1 sene İngiltere’de kalıp bi zahmet öğrenmiş ol.” diyebilirsiniz. Ama inanın bana 10 yıl kalmış olup da hiç konuşamayanları da görebilirsiniz. Çünkü burada markette bile kimseyle konuşmadan alışverişinizi yapıp çıkabilirsiniz. Doğru düzgün kasiyer bile yok. Tüm işlerinizi makinalarla halledebilirsiniz. Önemli olan nerede olursanız olun elinizdeki fırsatı değerlendirmek.

Üniversitedeyken bir bayram günü teyzemin evinde Yeni Zelandalı biriyle evlenmiş akrabamızın eşiyle konuşarak öğrendim bunu. Kızcağız bir köşeye oturmuş ve çok üzgündü. Bir gayret gittim yanına, ne biliyorsam sordum, o da mutlu oldu, ben de anladığım için mutlu oldum ve o günden sonra hiç kimse ile iletişimden korkmadım. Korkularınızı bir kenara bırakın konuşurken, kimse sizden ana diliniz gibi İngilizce konuşmanızı bekleyemez. Karşınızdaki sizin hatanızı düzelttiğinde gurur yapıp kızıp küsmeyin hemen, hatta sizi düzelten kişiyi bulun.  

Şimdilerde bir yere yemeğe mi gideceğiz, hemen telefonu kapıp rezervasyonu ben yapıyorum. Pencerede otururken birini görüyorum, hemen selam verip konuşmaya başlıyorum. Bir de haftada iki gün konuşma grubuna gidiyorum. İki yetmez diyerek güzide mesajlaşma uygulamasındaki grubumuzda onları ayarlayıp yürüyüşe, kahve içmeye götürüyorum. Belki bunların hepsini bir fırsat olarak görebilirsiniz ama asıl fırsat sizsiniz. Biraz çekincem ve korkum olsaydı bunların hepsini başkasına yaptırabilirdim. Evde oturabilirdim, televizyonda Türk kanalları olurdu ve onları izlerdim. Bu da ayrı bir konu bakın; burada televizyon izlemeye başladıktan sonra bizim programlarımızın ve dizilerimizin kalitesizliğini bir kez daha gördüm. Sizlere program tavsiyelerim olarak da şunları not edebilirsiniz:

  • Eğer yeni İngilizce öğrenmeye başladıysanız video izleme kanalından “Cbeebies” kanalına üye olarak İngiltere’nin devlet kanalının çizgi filmlerini izleyebilirsiniz. Hem birazcık çocukluğumuza dönmek hepimize iyi gelecektir.
  • Eğer belli bir seviye İngilizceniz varsa “BBC documentary” şeklinde arama yaparak ilgi alanınıza göre harika altyazılı videolar bulabilirsiniz.

Ayrıca dinleme yapmak da sizin telaffuzunuzu çok geliştirecektir. Akıllı telefonlarınızda bulunan “Podcast” uygulamasından radyo kanallarına, derslere, sesli kitap, sesli gazete gibi birçok mükemmel kayıt bulabilirsiniz. İndirdikten sonra internete gerek kalmadan her yerde dinleyebilirsiniz. Bu uygulamayı ilk keşfettiğimde açgözlü bir şekilde yüz taneden fazla kayıt indirdim. Şu sıralar takip etmeyi en sevdiğim kanallar BBC drama ve TED’in bazı kayıtları. Uçsuz bucaksız bir dünya olan bu uygulamayı mutlaka keşfedin.

Gördüğünüz gibi bu yaşadığımız teknoloji çağında bahanelere yer yok, öğrenmek için tek şart sizsiniz. Sizin; azminiz ve isteğinizle hangi yaşta olursanız olun, hangi koşulda olursanız olun öğrenemeyeceğiniz ve yapamayacağınız şey yok. İşte, asıl sır da bu!