#

Kitabın Orta Yeri

Nasıl olursa olsun ilmi elde etmek bir nimet, ondan istifade etmek bir nimet, faydalandırmak bir nimet, ilmi ebedileştirmek ve gelecek kuşaklara nakletmek de ayrı bir nimettir. Aynı şekilde ilmi insanlar arasında yaymak da bir nimettir. İlmin nimet olan yönleri saymakla bitmez.

Zaman hayatın ömrüdür, insan vücudunun meydanıdır, insanın yaşamını sürdürdüğü, onda kaldığı ve istifade ettiği sahadır. Kur’an-ı Kerim asıl nimetler içinde zaman nimetinin ne kadar büyük ve yüce olduğuna işaret etmiştir:

“Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da O’nun emrine bağlıdır. Elbette bunların her birinde aklını başına alıp düşünenler için dersler vardır.” (Nahl, 12)

“Geceyi ve gündüzü kudretimize delalet eden birer delil kıldık.’ bir delil olan geceyi kaldırıp yine bir delil olan gündüzü (Rabbinizin bol nimetini aramanız, yılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilmeniz için) aydınlık kıldık. Biz her şeyi apaçık olarak beyan ettik.” (İsra, 12)

Allah Teâlâ Kur’an’da zamana yemin etmektedir. Esasında Allah Teala’nın Kur’an’da zamana yemin ettiğini bilmek ile meseleyi idrak etmek için yeterlidir. Allah Teala’nın zamana yemin etmesi iki önemli meseleden dolayıdır. Bunlardan birisi, müşriklerin ve düşmanların, Rabbinin Rasulullah Efendimizi terk ettiği şeklindeki iddiaları reddetmek; ikincisi, iman edip ameli salih işleyenlerin dışındaki tüm insanların hüsran ve helak içinde olduğunu beyan etmek. İşte, Allah Teâlâ zamana yemin ederek şöyle buyurmaktadır:

“Kuşluk vaktine and olsun. Sükuna erdiği zaman geceye and olsun. (Ey Rasulüm! )Rabbin seni terk etmedi, darılmadı da.” (Duha, 1-3)

Rabbimiz yine şöyle buyurmaktadır:

“İkindi vaktine and olsun ki insan hiç şüphesiz hüsran içindedir. Ancak inanıp salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabırlı olmayı tavsiye edenler bunun dışındadır.” (Asr, 1-3)

Allah Teâlâ, zaman olan asra yemin etmiştir çünkü zamanda acayiplikler vardır. Şöyle ki mutluluk ve üzüntüler, sıhhat ve hastalık, zenginlik ve fakirlik zamanın içinde olur. Ayrıca ömre denk ve onunla aynı kıymette olan bir şeyde yoktur.

Bin yılını boş şekilde harcasan fakat sonra tevbe etsen ömrünü son deminde (ebedi) mutluluğu hak edersin. Cennette ebedi olarak kalma hakkını kazanırsın. Gördüğün gibi bu son vakitte, senin için en kıymetli şey hayatındır. Böylece zamanın asıl nimetlerin cümlesinden olduğu ortaya çıkmış olmaktadır. Bundan dolayıdır ki Allah Teâlâ zamana yemin etmiştir. Rabbimiz geceyle gündüzün birer fırsat olduğuna fakat insanoğlunun bunları zayi ettiğine dikkat çekmiştir. Zaman, mekândan daha önemli olduğundan dolayı zamana yemin etmiştir çünkü zaman; katıksız, kusursuz bir nimettir. Ayıplanacak ve hüsranda olacak ise insandır.

Geçen vakte karşı esef etmeye gelince bu, insanı neredeyse “öldüren bir arzudur.” Çünkü vakit çabuk geçen, kıymetli bir şeydir. Telafisi zordur.

Zaman sürekli akmaktadır, kişi onu değerlendirmek hususunda gafil olursa vakitleri geçip gider, çok büyük bir şeyi kaçırmış olur, sonra kaybetmesine çok üzülür hele de kaybettiği şeyin ne kadar büyük bir şey olduğunu anladığında. Geri döndürmek ister ancak vaktin geri gelmesiyle onun istemesi arasında (keskin bir) mani vardır. Bu sebeple giden vakit geri gelmez. İnsan geçen vakti geri kazanmak ister ama yeni bir gün olan bugünü yaşarken dünü geri getirmek nasıl mümkün olsun ki!(Zira bir ayette de şöyle buyrulmaktadır: “Uzak bir yerden nasıl kolayca ulaşırlar?’’ Sebe, 52)

İnsanın sevdiği ve arzuladığı ancak kaçırmış olduğu şeyi elde etmesi mümkün değildir. O da bilir ki kazanmaya çalıştığı şey akıllı bir insanın kazanmak için uğraşacağı bir şey değildir. Çünkü kendisiyle arzuladığı ey arası kapanmıştır artık.

Sen sen ol, kendini gelen vakitte karşılayacağın şeylere hazırla. Çünkü içinde bulunduğun vakitte değerlendirip istifade ettiklerin hiç şüphesiz bir gün sana yarayacaktır. Bundandır ki cennette mutluluklar içinde bulunacaklara şöyle seslenilecektir: “(Onlara şöyle denir): Geçmiş günler işlemiş olduğunuz salih amellere karşılık afiyetle yiyiniz içiniz.” (Hakka, 24)

Cehennemde azap edilen şakilere de şöyle denir: “Size bu azap, yeryüzünde haksız yere şımarmanız ve kibirlenmenizden dolayıdır.”

Büyük sahabi Abdullah ibn Mes’ut (r.a.) şöyle demiştir: “Üzerime güneşin battığı, ömrümün eksildiği ancak amelimin artmadığı bir güne duyduğum pişmanlık kadar başka bir şeye pişmanlık duymadım.”

Allame Taşköprüzade Miftahu’s-Saade ve Misbahu’s-Siyade adlı eserinde şöyle der:

İmam Ebu Hanife’nin talebesi, imam, fakih, müçtehit, muhaddis Muhammed İbn Hasan eş-Şeybani el-Küfi el- Bağdadi (Allah kendisine rahmet etsin) geceleri uyumazdı. Yanına kitaplar alır, birinden usanınca diğerine bakardı. Uykusunu su içerek giderir ve şöyle derdi: “Uyku, hararetten kaynaklanır.”                 

Allame Taşköprüzade daha sonra Isam ibn  Yusuf’un (el-Belhi el Hanefi’nin, Allah kendisine rahmet etsin) dinlediği hadisleri o anda yazmak için bir dinara bir kalem satın aldığını ilave eder. İşte, böyle gayretli olmak gerekir çünkü ömür kısadır, ilim ise bitmez tükenmez bir deryadır. Bu sebeple ilim talibinin vakitleri ve saatleri boşa harcamaması gerekir. Geceleri ve yalnız kaldığı zamanları ganimet bilmeli, hocaları da aynı şekilde servet bilip onlardan istifade etmeye bakmalıdır. Çünkü geçen bir daha geri getirilemez.

        Ah, keşke çekerek,

        Ardından vah ederek,

       Şöyle yapsaydım diyerek,

       Geçen günlere varamam.

Hasan Basri de (r.a.) şöyle demiştir:

Ey Âdem oğlu! Sen günlersin. Bir gün geçince bir parçan da gidiyor demektir.”

Halife Ömer ibn Abdülaziz şöyle demiştir:

“Gece ve gündüz, bedenin üzerinde kendi fiillerini icra ediyorlar (seni yaşlandırıyor). Sen de onlar üzerinde üzerine düşen vazifeyi yap.”

İlim, oradan buradan toplanan,

Bir şey üstüne bir şey koymaktır.

Böyle devam eden bir insan,

Bir gün hikmete ulaşacaktır.

Çünkü sel kocamandır, lakin

Damlalardan oluşmaktadır.

İnsanların çoğunun zamanlarını boş işlerde acayip bir şekilde israf ettiklerini gördüm.  Uzun gecelerde boş boş konuşurlar veya içinde şehvani ve lüzumsuz mevzular bulunan kitapları okurlar. Uzun günlerde ise uyurlar. Gün boyu ya Dicle’nin kenarındadırlar veya çarşılardı. Ben bunları, gemi onları alıp götürürken aralarında çene çalmaya devam eden fakat durumdan haberdar olmayan kimselere benzetiyorum.

Sevgili okuyucu kardeşim,

Yaşın ilerledikçe mesuliyetlerin de artacaktır. Alakaların çoğalacak, vakitlerin daralacak; gücün, takatin düşecektir. Yaşlılıkta vakit daha dar, vücut daha zayıf, sıhhat daha bozuk, takat daha azdır. Yapılması gereken işler ile meşgaleler ise hem daha çok hem de daha ağırdır. Bu sebeple, ömrünün saatlerini iyi değerlendir çünkü uçup gidiyor. Ortada olmayan, müstakbelle ilgili hülyalara kendini kaptırma. Çünkü her yaşanan zamanın kendisine göre meşguliyetleri, işleri ve aniden ortaya çıkan durumları vardır.

Kendine prensip edin. Her gün nefsine şunu sor: Bugün boş zamanımda ne yaptım? Sıhhatime yarayan bir iş, mal veya ilim kazanma yolunda bir uğraş; kendime veya başkalarına yönelik faydalı bir faaliyet yaptım mı? Bir bak bakalım: Boş zamanın aklına boyun eğmiş mi? Senin güzel bir hedefin vardı. Bak bakalım zamanını o yönde sarf edebilmiş misin? Cevabın evet ise başardın demektir. Yok eğer cevabın hayır ise başarmak için çalışmalısın, gayret etmelisin.

Her gün az bir zamanın aynı şeye tahsis edilmesi hayat akışını değiştirir ve seni sandığından daha kuvvetli kılar, hayal ettiğinden daha yükseklere çıkartır.

Müslüman açısından zaman, öldürülecek bir şey değil, tam tersine planlanacak bir unsurdur. Çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık… Yahut 24 saatlik bir gün planlanır ezanlarla,  namazlarla… En bereketli seher vaktiyle başlanır güne. Geceyi de gündüzü de onların sahibi olan, baş eden Allah’ı razı edecek şekilde değerlendirir Müslüman.

Her bir gün yeni bir başlangıçtır, yeni bir imkândır insanoğluna verilen.Yeni bir hafta, yeni bir ay ve yeni bir yıl da böyledir. Her biri bembeyaz bir sayfadır, en güzel amellerin yazılması gereken. İnançla, ibadetle, ilimle, ahlakla, iyiliklerle, güzelliklerle geçirilen… Karalanmamalı, karartılmamalı, öldürülmemeli, tembelce, hoyratça harcanılmamalıdır.

Değerli kardeşlerim,

Yüce Rabbimizden niyazımız bize zamanı iyi planlama ve iyi değerlendirme bilicini bahşetmesi; geçirdiğimiz yılın ve yılların iyi bir muhasebesini yapmamız gireceğimiz yılların başta ülkemiz, gönül coğrafyamız ve İslam âlemi olmak üzere tüm insanlığa barış, huzur ve mutluluk getirmesi; hayırlarla dolu bolluk ve bereketler içinde olmasıdır.