#

Nây-ı Şerif

Musiki her şeyden evvel bir medeniyet meselesidir. Medeniyetimizi iyi bir şekilde tahlil etmiş ve eserlerine yansıtmış olan Yahya Kemal musiki ile ilgili şu enfes beyti söylemiştir: “Çok insan anlayamaz eski musikimizden/Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden.” Bizi anlamak musikimizi ve şiirimizi anlamakla başlar. Ve varılan noktada yine musiki ve şiir vardır.

Mesnevi’nin ilk beyti de ney ile başlar. Hz. Mevlana “Dinle neyden bak hikâyet etmede/Ayrılıklardan şikâyet etmede.” diyerek âdeta aradan çekilir ve bütün eseri bir ney sesi hâlinde dinletir bize. Zira kaynak tektir ve bellidir. Ve dolayısıyla konuşan ister Hz. Mevlana olarak, ister ney olarak çıksın karşımıza; o hakikatte aşkın kendisidir. Yine bu sebeple Mesnevi’nin anahtarı sayabileceğimiz ilk on sekiz beyitten birinde de “Bu neyin sesi nefes değil, ateştir/Kimin içinde ateş yoksa yok olsun.” demiştir.

                Mesele bellidir, hedef de. Hür olmak isteyenin tek vazifesi vardır: Aşk padişahına esir olmak. İnsan, dünyanın bağlarından ve esaretinden kurtuldukça hürriyetine kavuşacak, aynı zamanda aşka esir olacak ve gerçek mutluluğu yakalayacaktır. Hakikat zannettiğimiz bu dünya, bir gurbet diyarıdır. Çoğumuz gaflet sebebiyle bağlandığımız bu hayal âlemini gerçek sanıp asıl yurdumuzu unuttuk. Aslında sürgün yerimiz olan bu zindana fazla değer verdik ve aldandık. Ama ney geldiği yere, kamışlığa duyduğu hasretten bir an bile vaz geçmedi. Bu hasretle ağladı ve ağlattı. Onu dinleyenler bir gurbet diyarında olduklarını hatırladılar. Neye kulak verenler cennet bahçelerinin özlemiyle yanıp tutuştular. Ve ateşiyle başka gönülleri de yakıp tutuşturan ney, bu sebeple kıymet buldu, Mesnevi’nin tâcı oldu.

                Bizim kültürümüzde ney, yüzyıllar boyunca hep bu ruhânî tarafı ile ele alınmıştır. Evet, bir sazdır ama sesi ve tesiriyle hep diğer sazların üstünde sayılmıştır. Birçok insan ney üfleyerek veya dinleyerek ruhun kuytu sokaklarında dolaşmış, gönül sarayının zirvelerinde gezinmiştir.

                Musiki hangi niyetle icra edildiğine veya dinlendiğine göre farklı manalar kazanır. Bazıları musikiyi basit bir eğlence, bazıları bir sapkınlık, bazıları da ibadetten öte bir faaliyet olarak görmüştür. En güzeli ise neyi ve musikiyi Osmanlı’da olduğu gibi ruhu besleyen, kişiye rabbini hatırlatan bir vasıta olarak görüp dinlemektir.

Neye ibadetten öte manalar yükleyenlerden kastımız, neyin kıymet ve manasında mübalağa eden bazı kimselerdir. Bunlar isyan ve gaflet içerisinde olmalarına bakmadan ney ile ruhaniyetin zirvesine çıktıklarını düşünürler. Düşünürler ama bu düşüncenin tek kaynağı ruhlarında duydukları yalancı tatmin duygusudur. Zira rabbine isyan içerisinde olan bir kulun manevi tatmine erişmesi söz konusu değildir. Bu kimseler musikinin verdiği neşe ile manen Allah’a yaklaştıklarını zannederler. Hâlbuki Allah’a yaklaşmanın en kuvvetli adımı namaz kılmaktır. Namaz kılmayan ve isyan içerisinde olan bir ruha ney ne yapsın? Evet, ney ruhu besler, ama eğer ruh ölüyse onu diriltemez. Bu sebeple öncelikli olan, kişinin temel vazifelerini yerine getirmesidir. Bu vazifeleri yerine getirmeyen kişinin ney ile kemale ermeyi beklemesi abestir. Bu gün sözüm ona namaz kılmadığı hâlde Mevlevîlik iddiasında bulunan kimselerin bulunduğu bilinmektedir. Hâlbuki namaz kılmadan bırakın Mevlevî olmayı, Mevlevî muhibbi olmak bile mümkün değildir.  Bu sebeple ney ve musiki sevilmeli, dinlenmeli, icra edilmeli fakat ona da ölçülü yaklaşılmalıdır.

Ecdadımız da neye ve musikiye pek bir kıymet vermişlerdir. Zira musiki ile engin ruh ufuklarına yolculuk yapmışlardır. Kelimelerin, cümlelerin anlatamadığını nağmelere sığdırmışlardır.

Ney, kavruk sesiyle bizi uzun bir yolculuğa davet eder. Aynı zamanda bu uzun yolun her adımında bize yoldaştır, gönüldaştır. Ney, en iyi sırdaştır.

Musiki ile ilgilenen gönüllerde hem tatlı bir hüzün, hem ölçülü bir neşe bulunur. Ve musiki yavaş yavaş devam eden eğitim sürecinde kişiye sabrı, sebatı, tahammülü öğretir. Ruh eğitimi olduğu kadar bir ahlak eğitimidir.

Ney, musikimizin en güzel ve en zor sazlarından bir tanesidir. O büyülü sesi çıkartmak bile kolay değildir. Bu sebeple ney ile çıkılan bu uzun yürüyüş meşakkatlidir ama bu yolda hiçbir zaman pişmanlık yoktur. Aksine bu yolun yolcuları ruh ufuklarını açacak, kalbin perdelerini yırtacak bir anahtara sahip olmanın mutluluğuyla yaşarlar.

Kadim dünyanın perdelerini aralamak veya ruh âlemine yeni pencerelerden bakmak isteyenler işe musikimizi dinleyerek başlayabilirler. Münir Nurettin’i dinleyerek musikimizi tatmak, eski ve yeni üstatlardan ney taksimleri dinlemek iyi bir başlangıç olabilir. Bir adım ilerisi ise bir neyi dost edinmektir. Modern dünyanın süslü ve sıkıcı eğlencelerini bir kenara atmak isteyenler için en güvenli sığınaktır ney. Ecdadımızın asırlar boyu çalıp söyledikleri, besteleyip terennüm ettikleri nağmeleri ney ile duymak, ney ile icra etmek bir başka güzeldir. Bu güzelliği ise ancak tadanlar bilebilir.

Ve eski tabirle nây-ı şerif nesillerimizin kendisini ele alıp icra etmesini, icra edemeyenlerin de kendisine kulak verip sırlarını dinlemesini beklemektedir.