NEREDESİN NİNE?
Yine bütün gün camın önünde oturmuş, güneşin batmasıyla gözünü nihayet yoldan alabilmişti. Yerinden yavaşça kalkıp mutfağa gitti. Gözü ninesini aradı ama yaşlı kadın evde değildi. Canan bu duruma şaşırmıştı. Normalde sofra akşam ezanının okunmasıyla hazır olurken bugün ocağın üstünde kaynayan bir tas sıcak su bile yoktu. Kafası karışmıştı. Zavallı ninesi hem evinin önündeki bahçede çalışıyor, hem Canan’a bakıyor hem de şehirde okuyan büyük torunu Caner’ine para yolluyordu. Gündüz dışarıda olurdu yaşlı kadın fakat akşamın bu saatinde pek görülmezdi evde olmadığı. Bir yere gidecek olsa önce torununa haber verir, yemeğini hazırlar, küçük kızı güzelce tembihler öyle giderdi. Canan ne yapacağını bilmiyordu.
Tekrar bütün odaları gezdi “Nine! Nine!” dediyse de her seslenişi cevapsız kaldı. Abisi zaten yatılı okulda okuduğu için hafta içinde evde olmazdı. Aslında çok da büyük olmayan bu derme çatma ev birden koskocaman oldu ve küçük kızın üstüne üstüne geldi. Şaşkınlığını atamamışken, korkmaya da başladı. Aklına ninesinin yatmış olabileceği geldi. Çünkü uykusu ağırdı ve öyle birkaç seslenmeyle de uyanmazdı. Komodinin üstündeki gaz lambasını yakması gerekiyordu, bu karanlıkta başka türlü emin olamazdı ninesinin evde olup olmadığından.
Kibrit kutusu hemen lambanın yanında duruyordu. Ama biraz da olsa ışığa ihtiyacı vardı çünkü başka türlü yakamazdı. Sokak lambasının belli belirsiz aydınlattığı mutfağa gitti. Yine karanlıktı ama hiç yoktan iyiydi. Kibriti yaktı, ilkinde az kalsın eli yanacaktı. İkinci denemesinde mutfaktan dışarı ışık saçılıyordu artık.
Evi tekrar gezmeye başladı. Hepi topu üç tane odacığı vardı zaten. Önce ninesinin eşyalarını koyduğu yere gitti. İçeride ne olduğunu aslında o da tam olarak bilmiyordu, zaten hiç de merak etmemişti. Odanın içinde biraz etrafına bakındı ama bir şey göremedi. Oradan çıkıp ninesiyle birlikte yattığı yere geçti. Buranın her köşesine aklına kazımıştı Canan. Nerede ne var iyi bilirdi. Lambayla şöyle bir gezindi fakat yaşlı kadın burada da yoktu. Artık içindeki korku büyümeye başlamıştı. “Ya başına bir şey geldiyse…” diye düşündü ama bunu aklına getirdiği için bile kendine kızdı ve koluna bir çimdik attı. Koskoca ninesine ne olabilirdi ki zaten? O bu köydeki hatta bu dünyadaki en güçlü kadındı Canan’a göre. Şimdi oturup sakince düşünmesi gerekiyordu.
Gün boyu oturduğu divana gitti. Lambayı camın önüne koydu. Küçük kız sanki donmuş gibiydi. Korkusu da geçmişti, heyecanı da, şaşkınlığı da. Hiçbir şey hissetmiyordu. Aklına tek bir şey geldi. Ya ninesi de annesiyle babası gibi onu bırakıp gittiyse? Gözünden düşen yaşları eliyle temizledi. Ama bir, iki, üç damla derken hüngür hüngür ağlamaya başladı. Eğer düşündüğü gibiyse ne yapardı bundan sonra? Muhtara koşup abisine telefon etmek geldi aklına. Bunun için de numarayı bulması gerekiyordu. Lambayı da alıp ayağa kalktı. Komodinin çekmecelerini karıştırınca istediği defteri buldu. Okuma yazmayı geçen sene güç bela öğrenen Canan, “torunum Caner” yazısını gördüğünde “İştee!” dedi. Elbisesinin koluyla yüzünü gözünü sildikten sonra kapıya koştu. Daha okullar kapanmadan almıştı ninesi ona yeni ayakkabılarını. Öyle çok güzel değildi ama mecburdu. Ahmet Amca’nın kızı Leyla’nınki gibi pembe ya da Suna Teyze’ni kızı Nuran’ınki gibi kırmızı değillerdi. Sıradan kara lastikti işte. Ama ne diyecekti ki ninesine? Zar zor karınlarını doyuruyorlardı zaten. Canan birden duraksadı. Çünkü neredeyse üç aydır dışarı çıkmıyordu. Köydeki çocuklar, annesiyle babası onu terk ettiğinde onunla çok dalga geçmişlerdi. O günden beri sadece oturduğu divandan seyrediyordu dışarıyı. Bir karar vermesi gerekiyordu. Bu saatte çocuklar çoktan evlerine gitmiş olmalıydılar. Daha bir iki adım atmıştı ki sesler duydu. Biraz daha yürüdü. Evlerinin alt katı topraktandı. Kulağını dayadı, ses buradan gelmiyordu. Yürümeye devam etti. Bir kalabalık gözüne ilişti. Oraya yöneldi. Gözlerine inanamadı. Bütün arkadaşları oradaydı. Herkesin elinde bir çiçek, sırayla özür dileyerek Canan’a verdiler. Ninesini unutmuştu ama o da kalabalığın arasından çıkıp güzel torununun alnına bir öpücük kondurdu. “Ah benim güzel yavrum, başka türlü çıkmazdın dışarı biliyorum. Üzdüysem seni affet!” dedi. Canan arkadaşlarını çoktan affetmişti bile. Ninesine sıkı sıkı sarılıp “Beni hiç bırakma!” dedi. Ortalık bayram yerine dönmüştü. Canan bu sefer de eve girmiyordu.