Yerli, Millî ve Bahtsız
Buradan bakılınca, inanması güç hikâyelerden ibaret geçmiş zaman. Bilmem kaç yüz yıl evveli, inanılmaz ihtişam, zirve bir medeniyet, ulaşılmaz bir izzet. Peki yüz yıl evveli? Zillet üstüne zillet…
Güç olsa da inanıyoruz. Bizzat yaşamış gibi hatırımızda dün. Ne o merhamet medeniyetinin ihtişamını unuttuk; ne de memleketle meselesi olanların yürekleri yangın yerine çevirişini. Yüz yıllar evveli şimdilik hatırımızın en güzel köşesinde duradursun. Biz, yakın geçmişten bir mühim şahsiyetle ilgilenelim. Vecihi HÜRKUŞ…
Doğumuna tekabül eden yıllar, dünyayı dize getiren o büyük medeniyetin, Osmanlı’nın en zor yılları. Yıkılışın son demleri. Büyük savaşların yaklaştığı zamanlar. 1896’da, İstanbul’da doğuyor Vecihi HÜRKUŞ. Kader ya daha bebek yaşlarda babasını kaybederek başlıyor zor hayatı.
Üç kardeşin ortancası olan Vecihi Bey, ilkokulu Bebek’te, sonra Üsküdar’da Füzuyat-ı Osmaniye Rüştiye’sinde ve Paşakapısı İdadi’sinde okuyor. Sanata olan ilgisinden sebep, sonraları Tophane Sanat Okulu’nu bitiriyor.
Hayatındaki başarıları, okuduğu okulların yanı sıra katıldığı savaşları da kapsıyor. 1912 yılında Balkan Savaşı’na gönüllü olarak katılıyor Vecihi HÜRKUŞ. Savaş sonrasında Beykoz Serviburun’daki esir kampına kumandan oluyor.
Gençliğinden itibaren tayyareci olmak isteyen Vecihi Bey, ilerleyen zamanlarda yaşının küçük olması sebebiyle tayyare okuluna alınmıyor. Ama yılmıyor da… Makinist Mektebi’ne başlıyor. Tayyare Makinist Mektebi’nden de zabit olarak mezun oluyor. Bu mezuniyeti sayesinde Birinci Dünya Savaşı’nda makinist sıfatıyla Bağdat’a gönderiliyor. 1916’da Bağdat’ta bir uçak kazasında yaralanıp gazi olarak İstanbul’a dönüyor. Bu yaralanma yeni bir kapı açıyor ona. Yeşilköy’deki Tayyare Okulu’na başlıyor hemen. Tayyarecilik hayalinin gerçekleşmesi için önemli bir adım oluyor bu.
İlk uçuşunu 21 Mayıs 1916’da yapan Vecihi Bey, 15 Kasım 1916’da Tayyare Okulu’ndan başarıyla mezun oluyor ve pilotluk diplomasını alıyor. 1917’de Kafkas Cephesi’nde Ruslara karşı savaşmak üzere 7. Tayyare Bölüğü’ne atanıyor. Burada başarılı keşif ve bombardıman uçuşları ile göz dolduran Vecihi Bey, bir Rus uçağını düşürerek uçak düşüren ilk Türk tayyareci oluyor.
1917’de katıldığı bir hava savaşında yaralanıp düşüyor ve esir alınacağını anlayınca, kullandığı uçağı düşmana teslim etmemek için yakıyor. Esir olarak tutulduğu Nargin Adası’ndan Azeri Türklerinin yardımıyla yüzerek kaçıyor ve 2,5 aylık yürüyüşün ardından önce Musul’a geliyor. 1918 yılında ise Yeşilköy’deki 9. Ha rp Tayyare Bölüğü’nde göreve başlıyor.
Yerli ve millî bir havacılık hayalleri kurmaya başlayan Vecihi HÜRKUŞ, gün geçtikçe kendi uçağımızı yapmanın mücadelesini veriyor. Bu zamanlarda bir av uçağı tasarımı yapmasına rağmen, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından dolayı bir türlü onaylanmıyor tasarımı, yarım kalıyor. İlerleyen zamanlarda Kurtuluş Savaşı’na sivil pilot olarak katılıyor. Buradaki başarıları vesilesiyle de kırmızı şeritli İstiklal Madalyası veriliyor. Bunun yanı sıra TBMM tarafından 3 kez takdirname verilen tek kişi unvanına da sahiptir Vecihi HÜRKUŞ.
Kurtuluş Savaşı’nın ardından İzmir’deki Tayyare Okulu’nda yeni tayyareciler eğitmeye başlar. 1923 yılında ise İzmit’teki Tayyare Bölüğü’ne atanır. Ancak 3 ay sonra tekrar İzmir’e çağırılır. Vecihi HÜRKUŞ, hem yenilikçi fikirleri hem de araştırmacı kimliğiyle buradaki eğitimciliğinin yanı sıra diğer bilim dalları ile de ilgilenir. Memleketin hâli ile fazlasıyla dertlendiği için, bu zamanlarda yerli ve milli havacılık sevdasını gerçekleştirmeye koyulur.
Edirne’ye yanlışlıkla inen bir yolcu uçağını almakla görevlendirilir bir zaman. Bu başarısı karşılığında o uçağa “VECİHİ” ismi verilir. Bu olaydan sonra yeni uçaklar tasarlama ve imal etmek gibi düşüncelere yoğunlaşır. Yeni uçak projelerine besmele çeker. Artık yerli ve millî atılımların zamanıdır. Ama her şey istediği gibi gitmez.
Keni ürettiği ilk uçağın motoru ve bazı parçalarını, 1923’te Yunanlılardan savaş ganimeti olarak alınan uçaktan elde etmiştir. Aynı zamanda bu, Türkiye’de üretilen ilk Türk uçağıdır. 1925’te “VECİHİ K-VI” adını verdiği bu uçağı izinsiz uçurduğu için cezalandırılmıştır. Hem de havacılıktan hiç anlamayan bir heyet tarafından… Bu ceza hem Türkiye hem de Havacılık Tarihi’ne kara bir leke olarak düşmüştür. Vecihi HÜRKUŞ bu yıllardan itibaren bin bir güçlük çeker. Ama yılmaz. memleket için gayretlerini esirgemez.
Aldığı cezadan sonra hava kuvvetlerinden ayrılır ve kurulmakta olan Türk Tayyareciler Cemiyeti’ne dahil olur. Yeni tayyareciler yetiştirmeye niyetlenen bu cemiyet, yeni bir okul kurmayı hedefler. Bu minvalde Vecihi HÜRKUŞ da bir uçak hediye eder bu cemiyete. Ancak ilerleyen yıllarda hedeflenen okul açılmadığı için uçağını geri almak istese de kendi uçağı ona verilmemiştir. Ne yapsa bir engelleme ile karşılaşır Vecihi Bey.
Yıl 1930. Bir kereste dükkanında 3 ay gibi kısa bir sürede imal ettiği “VECİHİ XIV” adlı uçağının ilk uçuşunu gerçekleştirir. Bu uçağın uçabilirlik sertifikasını alabilmek için İktisat Bakanlığı’na başvurur. Ama ne yazık ki bu sertifikayı verecek yetkide bir birim, Türkiye’de bulunmamaktadır. Gerekli belgeyi almak üzere uzun uğraşlar sonucu kendisi Çekoslovakya’ya gider. Kendisinden aylar sonra Prag’a gelen uçak Çekoslovakya tarafından yetkilendirilir ve büyük bir törenle onurlandırılır. Yetki alındıktan sonra uçağı Türkiye’ye getirir.
Yıl 1932. İlk Türk tayyare mektebini kurar, “Vecihi Sivil Tayyare Mektebi” adında. Burada 12 Türk pilot yetiştirmiştir. Bunun yanı sıra ilk Türk sivil uçağı, ilk eğitim ve spor uçağı ve uçak motorlu deniz kızağı da imal etmiştir. 1954’te ilk Türk sivil havayolu şirketini kurar. Türk Hava Yolları’nın seferden kaldırdığı 8 tayyareyi borçlanarak satın alır. Ancak ilerleyen zamanlarda bazı engellemeler neticesinde “Hürkuş Hava Yolları”nın tayyareleri uçuştan men edilmiştir. Hayatını yerli ve millî bir havacılık sevdasında adayan Vecihi Hürkuş, hayatının son demlerini ise borç ödemeyle, icralarla, kendisine bağlanan yetersiz maaşına bile haciz konmasıyla ve birçok sıkıntı ile geçirmiş; 1969’da beyin kanaması sonucu bu dünyadan göçmüştür.
Görülüyor ki bir zamanlar memleket için çırpınan nice insanlar, büyük sıkıntılarla karşılaşmış, engellenmiş ve sindirilmiştir. Nasıl olduğu hepimizce malum. Niçin olduğu ise hâlâ kafaları karıştırmakta. Devletin gelişmesi, milletin aydınlanması için nice gayretler gösteren şairler, bilim adamları, âlimler ve daha niceleri… Ne olursa olsun, onlar hatırlarda hoş bir sadâ olarak kalmaya devam edecek…
Yunus Emre AVŞAR