Tüccar ve Cin’in Hikâyesi
Bir zamanlar çeşitli ülkelere ticaret için seyahat eden bir tüccar varmış. Bu tüccar işini gayet iyi bilen ve yaptığı işin hakkını veren bir kimseymiş. Mal sahipleri onunla ticaret yapmaktan çok memnun olurlar, ona güvenirlermiş. Bu tüccar efendi yine bir gün işi icabı bir şehirden bir şehre giderken hanımının yolda atıştırsın cebine diye koyduğu Çorum leblebilerini yiyormuş. Tüccar Çorum leblebisine bayılır, hem ticaretini yapar hem de ailesi ve kendisi için çuval çuval satın alırmış. Hanımı da bunu bildiği için eşinin cübbesinin sağ cebine avuç avuç Çorum leblebisi doldururmuş. Yola çıktığında tüccar bunu görünce çok sevinir, içinden hanımına dualar edermiş.
Günlerden bir gün, bizim tüccar yolda giderken bir yandan leblebi yiyor bir yandan da leblebilerin arasına karışan nohutları ayağıyla vurarak uzağa atmaya çalışıyormuş. Yoluna böyle devam ederken yine cebinden aldığı leblebiler arasındaki iki nohutu ayağıyla hızlı bir şekilde vurarak uzağa atmış. İşte ne olduysa o sırada olmuş. Nohutları attığı taraftan büyük bir sesle ateşsiz bir duman yükselmiş ve bir cin ortaya çıkmış. Cin, sinirli bir şekilde bizim tüccara bakmış ve şöyle demiş:
-Ey katil adam, seni öldüreceğim. Sen az önce benim çocuğumu öldürdün. Ben de seni öldüreceğim.
Tüccar ne olduğunu anlamayarak şaşkın bir şekilde:
-Ben senin çocuğunu nasıl öldürebilirim ey cin, demiş. Bunun üzerine Cin:
-Dengesizce etrafa attığın iki nohut parçası benim yavrumun göğsüne isabet etti de onu öldürdü. Vallahi seni öldüreceğim çünkü sen benim evladımı katlettin, bu benim hakkımdır, diyerek bizim tüccarın üzerine yürümüş. Tüccar:
-Ey cin, tamam, doğru söylüyorsun. Beni öldür ama senden bir isteğim var. Ben bir tüccarım ve borçlu olduğum insanlar ve üzerimde mallar var. Eğer izin verirsen ben gidip borçları kapatıp ailemle vedalaştıktan sonra yanına geleyim. O zaman beni öldürürsün, demiş.
Cin, tüccarın teklifini kabul etmiş ve bir sene sonra aynı yerde buluşmak için anlaşmışlar. Tüccar bu olay üzerine memleketine gitmiş. Borçlarını kapatmış. Helallik alması gereken yerleri ziyaret etmiş. Yaşadığı durumu ailesine anlatmış ve tam bir sene sonra ailesiyle vedalaşarak cinle buluşacağı yere gelmiş. Bir ağacın altına oturmuş ve cini beklemeye başlamış. O sırada oradan ceylanıyla geçmekte olan bir şeyh tüccara yaklaşmış ve ona durumunu sormuş. Tüccar olan biteni bu şeyhe anlatmış. Şeyh bunun üzerine bu olayı görmek için tüccarla birlikte oturup beklemeye başlamış.
Bir zaman sonra yanında iki köpekle bir şeyh daha çıkagelmiş. Aynı durumu ona da anlatınca o da ağacın gölgesine oturup onlarla birlikte beklemeye başlamış. Daha sonra yanında katır olan bir şeyh daha gelmiş. Tüccar, ona da durumu anlatınca o da cini beklemeye başlamış.
Ağacın altındakiler bir müddet daha bekledikten sonra cin bir anda elinde keskin bir kılıçla ortaya çıkmış. “İşte anlaştığımız gün geldi.” diyerek tüccarı öldürmeye niyetlenmiş. Tam bu sırada birinci şeyh şöyle demiş:
-Ey Cinlerin Padişahı! İzin verirsen bir hikâye anlatayım, eğer hikâyeyi beğenirsen bu adamın kanının üçte birini akıtma.
İfrit biraz düşünmüş, şeyhin sözünü hiç de mantıklı bulmamış. Demiş ki:
-Ey Şeyh, sen iyi birine benziyorsun ama dediğini beğenmedim. Şimdi sen başlarsan bu yanındaki ikisi de üçte birini akıtma diyerek birer hikâye anlatır, bu adam kurtulur.
Ve bizim tüccarı oracıkta öldürüvermiş. Sonra da “Hadi bana eyvallah!” diyerek ortadan kaybolmuş. Yanında ceylan olan şeyh, iki köpek olan şeyh ve katır olan şeyh öylece arkasından bakakalmışlar cinin. Tüccarı yıkayıp orada cenaze namazını kılmışlar. Arkasından bir Yasin Suresi okuyup vedalaşarak ayrılmışlar. J