Bir Zor Mesele: Başarı
Başarı enteresan bir kavram. Gündelik hayatta sürekli kullandığımız fakat biraz tefekkür edince pek de iyi bir tanım yapamadığımızı fark ettiğimiz bir kavram. Kime göre, neye göre başarılı sayılırız? Başarı mutlaka olumlu, başarısızlık mutlaka olumsuz bir anlama mı gelmektedir? Başarı, sonuca ulaşmak mıdır yoksa yola çıkmak mıdır? Bu yazıda, bu konuyla ilgili bazı değerlendirmelerde bulunmaya çalışacağız.
Günümüzde, başarılı olmanın kutsama derecesinde önemsendiğini söylemek sanırım yanlış olmaz. İş ilişkileri şöyle dursun, aile ve akrabalık ilişkilerinde bile menfaat güden yaklaşımların her geçen gün yayıldığı bir vasatta, başarının kutsanmasını çok da garipsememek gerekiyor belki de. Bu yazı için, başarıyı kişinin kendine koyduğu hedeflere ulaşıp ulaşmaması şeklinde ele alacağız. Tabii, bu hedefleri koymakta ne kadar kendimiz olarak kalabildiğimiz ve ne kadar dış faktörlerin -bilinçli veya bilinçsiz- etkisinde kaldığımız ise oldukça uzun bir tartışma konusu.
Son zamanlarda özellikle sosyal medyada, “başarılı” insanların hayat hikâyeleri anlatıla anlatıla bitirilemiyor. Söz konusu bu anlatıların birtakım sıkıntıları olduğu aşikâr. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Başarılı olmanın kutsandığı bir anlayışta başarısız olmanın yerin dibine geçirildiği de bir vakıa. Hâlbuki hayat böyle ilerleyen bir şey değil. Her birimiz yaptığımız birçok işte başarısız oluyoruz. Başarısız olmak elbette istediğimiz, hoşlandığımız bir şey değil ancak bize gayrimeşru bir şey yapmış hissi vermemeli. Günümüz iletişim araçlarında mütemadiyen başarılı olmak kutsanıyor. Bu da hâliyle, başarısız olmanın insanı bir anlamda değersizleştiren bir unsur gibi algılanmasına sebep oluyor. Bir açıdan, insanın insan olarak değil sahip olduğu şeylerle değerlendirilmesi durumu ortaya çıkıyor ki bunun ahlaki ilke ve değerlerimizle bağdaşmadığı hepimizin malumu.
Başarısız olmaktan çekinmenin belki de en büyük zararı kişiyi girişim yapmaktan da çekinir hâle getirmesidir sanıyorum. Bunun önemli bir ayağını da çevre ve toplum tarafından ayıplanma ya da küçük görülme korkusu teşkil ediyor. Gerçekten de ortaya yeni bir şey koyacağımız zaman şayet başarısız olursak insanların hakkımızda ne düşüneceğini yani “ne derler” konusunu önemsemekten kendimizi alamıyoruz. Bu da insanların hem üretkenliğinin azalmasına hem de gittikçe yeni fikirlere kapalı bir hâle gelmelerine zemin hazırlıyor.
Başarı olarak önümüze sunulan örnekler çoğunlukla çok para kazanmakla ilgili. Çok insanın hayata tutunmasına vesile olmuş bir sağlık kuruluşunun yahut yetimlerin elinden tutan bir yardım derneğinin, esasında devasa bir organizasyon ve oldukça profesyonel bir planlama gerektiren faaliyetleri ise “başarı hikâyeleri” arasında yer almıyor. Ticari olarak büyük konumlara gelmiş insanların hikâyelerinde ise farklı bir problem söz konusu. Öncelikle kabul etmek gerekir ki bu insanların birinci vasfı çalışkan olmak. Bununla birlikte, hayatta her zaman için başarılı olan tabiri caizse tuttukları altın olan insanlar değil. Dünyanın en büyük firmalarından birçoğunun, çok ciddi bir sermayeyi batırıp ya da büyük çöküşler yaşayıp pes etmeden tekrar girişimlerde bulunan insanların çabalarıyla bugün bulundukları yere geldiğini çoğumuz biliyoruz. Hayatta birçok iniş-çıkış söz konusu fakat mezkûr hikâyelerde bu dönemler atlanıyor. Ya da birçok başarılı iş adamının, işe en alt kademelerden başlayıp her türlü zorluğa göğüs gererek zirveye ulaştığından pek bahsedilmiyor. Sanırım bütün bunları bir arz talep meselesi olarak ele aldığımızda, aslında böylesi hikâyeler okumaya ve kendimizi böyle bir hikâyenin öznesi olarak hayal etmeye meyilli olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu noktaya dikkat çekmek için yazılmış Bazen Olmaz isminde bir kitap mevcut. YEK’te bahsettiğimiz bu kitapta, Türkiye’de başarılı kabul edilen bazı insanların başarısızlık hikâyeleri yer alıyor. Kitapta, insanın başarısızlıklarından ders çıkardığı takdirde bunların uzun vadeli olarak iyi birer tecrübe olabileceği yaşanmış örneklerle anlatılıyor. Aynı zamanda başarısızlığın kişiyi ümitsizliğe sevk etmemesi gerektiği konusunda çok sahici tavsiyeler yer alıyor.
Başarısız olmak denen şeyin dünyanın sonu olmadığını bilelim, eğer yanlış bir şey yapmadıysak yaptığımız meşru işlerin semeresini alamadığımız için kendimizi yıpratmayalım. Netice itibariyle kadere, dolayısıyla başarının da başarısızlığın da Allah’tan geldiğine inanan insanlar olarak, gayretlerimizden umduğumuz sonuçları elde edememenin mutlaka olumsuz bir anlama gelmediğinin farkında olur, hayır gördüğümüzde şer, şer gördüğümüzde hayır olma ihtimalini aklımızdan çıkarmazsak işlerimiz çok daha isabetli olacaktır inşallah.
Enes Yılmaz