#

Dünyayı Güzelleştiren Adam: Turgut Cansever

Çağımızın “Mimar Sinan”ı kabul edilen, üç kez “Ağa Han Mimarlık Ödülü”ne layık görülmüş tek Mimar Turgut Cansever’in dünyada bıraktığı güzel izlerin peşindeyiz bu sayımızda. 

Nasıl Bilirdiniz?

 “Kaybettiğimiz, sadece büyük bir mimar, şehirci ve düşünce adamı değil, doğru bildiği yolda kavgasına tek başına devam edecek cesarete sahip, yaptığı işi ciddiye alan ve başladığı her işi aynı titizlik ve ciddiyetle bitirmek isteyen bir karakter abidesiydi.”

Beşir Ayvazoğlu

“Bu büyük insana ödül verip de iş vermeyen ve mimarlığını daha yetkin örneklerle ortaya koyma fırsatı tanımayan, 85 yaşındayken “Ne emredersiniz?” diyenlere “Sizden bir şey istemiyorum, bana iş verin, iş!” dedirten devletlularımızın gözünde o zaten ölü, arkaik, folklorik bir varlıktan ibaretti.”

Mustafa Armağan

“Karşımızda sadece bir mimar veya sadece bir düşünür yok; bilakis tam anlamıyla her bakımdan keşfedilmeyi, başka alanlarda taşınmayı ve yeniden üretilmeyi bekleyen bir medeniyet mimari var… Bu dünyaya esaslı şeyler söyleyebilmenin yolu, derin nefes alabilmekten, dolayısıyla medeniyetler arasında uzun bir yolculuğa çıkmaktan geçiyor. İşte, Turgut Cansever böyle bir “figür”dür.”

Yusuf Kaplan

“Turgut Cansever’in önemle işaret ettiği gerçeklerden biri, insanın temel sanat alanının mimari olduğu; bunun yerini mesela resim, sinema ve tiyatroya bırakmasının insanı ‘alçaltmasıydı.’ Birincisinde aktif, dinamik, yaşayan bir varlık olan insan; ikincisinde pasif, seyreden, temaşa eden bir varlığa dönüşüyordu. İnsanoğlu ölçülü bir hareketlilik içinde olmalıydı.”

Mustafa Özel

“Turgut Bey, ‘düşünce odaklarını geliştirmedikçe, okuyan insan idealinin gerçekleşmeyeceği’ görüşünde. Bunun için de düşünce hayatını zenginleştirmeyi zorunluluk kabul ediyor: ‘Aslolan, dinleyen, soru soran ve cevaplayan insanı yetiştirmektir.’ diyor.”

Mustafa Ruhi Şirin

Kendi Dilinden

“Şehri imar ederken nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz; ihmal ettiğiniz nesil, imar ettiğiniz şehri tahrip eder.”

“Aslında ‘ahiret’, ‘ahir’ kelimesi, içinde bulunduğumuz andan hemen sonrası demek… Bütün dindarlar, ahiret korkusuyla yetiştirilmişler ama onların korktuğu ahiret, yani sonrası çok uzakta. O, çok uzakta olduğu için korkusu da az oluyor. Doğrusu ahir kelimesini doğru şekilde anladığımız zaman dünyaya bakış tarzımızın değişeceğini sanıyorum. Ahiret korkusu dediği zaman dinimiz bize ‘Onunla yüklü olunuz.’ diyor. Bu korku, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk bilincinin de temelini teşkil ediyor.”

Bir Anı

Liseyi bitireceği yıl Elmalılı M. Hamdi Yazır ona Arapça öğrenmesini tavsiye etmiş ancak biz onun bunu başaramadığını biliyoruz. Ömer Hayyam’ın Edward Fitzgerald tarafından yapılmış tercümesinin de etkisiyle İran şiirine ve Farsçaya ilgi duyduğunu görüyoruz; ancak ondan da vazgeçiyor. Farsçayı öğrenip öğrenemeyeceği konusunda Elmalılı M. Hamdi Yazır ile arasında geçen şu ilginç diyalog, Cansever’in hayata bakışında ve kararlılık noktasında etkili olmuştur:

“Adam, ‘Ne demek, yapabilir miyim?’ diye gürledi. ‘Karar verirsin, yaparsın! Bak ben sana kendimi anlatayım. Sizin yaşlarınızdaydım. Napolyon savaşlarını Almancadan okuyorum… Rusya Savaşı kısmına geldim… Napolyon, ‘Dört yabancı dil biliyorum ama Rusçayı bilmiyorum… Ben bu ülkenin içlerine kadar gideceğim, muhakkak Rusça öğrenmem lazım!’ demiş. Ve biliyor musunuz; kırk günde Rusça öğrenmiş. Ben de o zaman üç-dört dil biliyorum; Arapça biliyorum, Fârisî biliyorum, İngilizce ve Almanca biliyorum ama Fransızcayı bilmiyorum. Peki, ben Fransızcayı öğrenebilir miyim, dedim ve kırk gün sonra Bergson’u Fransızcadan okudum. İşte, karar verirsin, yaparsın!”