Arabamız Elektriklendi
Bu aralar “elektrikli araba” kavramını duymayanımız kalmadı. Elon Musk ve onun Tesla markası sağ olsun; bu kavramı, yaptıkları çalışmalar ve yenilikçi ürünleri ile hayatımızın içine kadar soktu. Durum böyle olunca insanlar ister istemez neymiş bu elektrikli araba demeye, faydalarını hatta ve hatta milletçe maliyet hesabı yapmayı sevdiğimizden “Acaba alsak daha ucuza gelir mi?” diye bile düşünmeye, bir miktar da araştırmaya başladık. İşte, ben de “Neymiş bu elektrikli arabalar, her yerde herkes konuşuyor.” diyenlerden, aklımdaki sorular ve cevapları üzerinden bir şeyler karalamaya çalışanlardanım.
Kevin Kelly adlı bilim insanı yapay zekânın üretilmesi ile ikinci bir endüstri devrimini gerçekleştirdiğimizi söylüyor. İlk endüstri devrimine baktığımızda, insan gücünün yerini buhar gücünün aldığını, kısacası kas gücünden yapay güce geçildiğini görüyoruz. Buharlı ve içten yanmalı motorlar, şu an hayatımızın pek çok yerinde kullandığımız teknolojiler bu ilk endüstri devriminin bir meyvesi olarak ortaya çıktı. İşte, şimdi bir miktar geriye gidip arabanın tarihine bakacağız, sömürge yarışının global çapta etkili olduğu yıllara, 1700’lere gideceğiz.
Ah Şu İngilizler
İngilizler geçmişte dünyanın pek çok farklı yerinde yaptığı gibi şu anki Hindistan toprakları üzerinde hüküm süren, devrinin Osmanlı ile beraber güçlü otoritelerinden olan Babür Devlet’inin zaafa düşmesi üzerine orada bir sömürge düzeni kurmuş, oranın kaynaklarını hatta 3 asırlık mühendislik ve astronomi alanlarındaki bilgi birikimlerini elinden geldiğince kullanmaya çalıyordu. Bu amaçları uğrunda İngilizler 1753’deki işgalinde saraya baskın yaparak Babür İmparatorluğu’nun hazinelerine ve bilimsel çalışmalarının hepsine el koyup kendi ülkelerine taşıdılar. Tabi ki ellerindeki bu bilgilerin gasp ettikleri paradan daha değerli olduğunun farkındalardı ve bu bilgiler üzerine çalışmalar başlattılar. İşte, ilk arabanın ve endüstri devriminin temelleri bu zamanda atıldı.
Ardından 1769 yılında herkesin bildiği gibi Karl Benz değil Fransız asıllı Nicolas Joseph Cugnot adında bir adam ilk buharlı arabayı tasarladı. Daha sonrasında ise Karl Benz’in tasarladığı içten yanmalı motorlar yaygın olarak kullanılmaya başladı ve araba adını verdiğimiz binek araç pek çok kırılma noktasının ardından bugünkü hâlini aldı. Arabanın gelişim sürecinin her ne kadar kısa geçmiş olsam da saatte 20 kilometre hızla giden arabadan şu anki hâle gelene kadar binlerce çalışma ve geliştirme yapıldı ve son olarak günümüzde özellikle elektrikli motorlar üzerine yapılan çalışmaların da artmasıyla yeni endüstri devriminin meyvelerinden olan otonom araçlara doğru bir yol var önümüzde.
Peki ya Elektrikli Arabalar…
Son 100 yılda bu kadar çalışma yapılırken kimsenin aklına gelmemiş mi benzinle değil de elektrikle çalışan arabalar? Elektrik motorlu araba yapmak sadece son 20 senenin mi ürünü? Bu soruların cevabı hayır. 20. yy’ın başlarında ABD’de bulunan otomobil sayıları incelendiğinde 200.000’den daha fazla elektrikli araba bulunduğu görülürken içten yanmalı motorların yani benzinli ve dizel araçların sayısının sadece 30.000’lerde olduğu dikkat çekiyor. Ancak bu iki tip araba hız olarak en fazla 20 km/h yapabildiğinden fayton rakamları çok uçuk rakamlara ulaşmış durumdaydı. Daha sonrasında özellikle Henry Ford’un ve diğer bilim adamlarının içten yanmalı motorlar üzerinde yaptığı çalışmalar sayesinde elektrikli araçların popülaritesi azaldı, ta ki gelinen son 20 yıla kadar.
Peki son 20 yılda ne değişti de biz insanlık olarak içten yanmalı motora sahip araçlardan farklı bir arayışa girip yıllar önce vazgeçtiğimiz elektrikli araçlar üzerine yoğunlaşmaya başladık? Aslında bu yönelimin sebeplerinden bazıları çoğu yerde duyduklarımızdan farklı olmayan; küresel ısınma, yüksek emisyon miktarları, akciğer ve nefes hastalıkları, gürültü kirliliği gibi toplumsal problemler.
Başka sebeplerini de konuşacak olursak içten yanmalı motorlardaki enerji kaybı bu sebeplerin başında gelir. Mekanikte en istenmeyen olaylardan biri iki metalin birbirine sürtmesidir. Binlerce parçadan oluşan içten yanmalı motorlar her ne kadar gelişen teknoloji sayesinde üstün yağlama teknikleri kullanılsa da çok fazla enerji kaybına sahip. Oysaki elektrik motorları çok daha az karışık bir mekanizmaya sahiptir ve enerji kaybı çok daha azdır, ayrıca frenlemeden kaybedilen enerji elektrik motorlarında geri kazanımlı olması enerji noktasında onu bir adım daha öteye taşıyor.
Para, Para, Para
Maddiyat açısından olaya baktığımızda ise elektrik motorları muadili içten yanmalı motorlardan çok daha önde ve kullanıcı dostu duruyor. Yılda ortalama 20.000 kilometre yol kateden benzinli bir aracı incelediğimizde 7000 ila 10.000 TL arasında bir harcama yapması beklenir ancak elektrikli bir aracın size aynı kilometrede maliyeti sadece 800-1500 TL arasındadır. (Benzin litresi 6 lirayken elektriğin kwh 20 kuruştur).
Vergi açısından da olaya bakıldığında içten yanmalı motora sahip araçların fiyatlarına dahil olan ÖTV miktarı motor hacmine bağlı olarak % 45 ila % 160 arasında değişmektedir. Elektrikli otomobillerde ise bu sadece % 3’tür. Motorlu araçlar vergisi ise elektrikli araçlarda bulunmazken 3 yaşındaki içten yanmalı motora sahip bir araç için 646 liradır. Bu açıdan bakılırsa elektrikli araçlar benzinli araçlara nispeten daha makul ve alınabilir araçlardır. Ayrıca benzinli ve dizel araçların doğaya ve insana verdiği zararlar da göz önünde bulundurulursa ileriki yıllarda kullanımının artacağı kaçınılmaz bir gerçek gibi duruyor. Hele bir de Almanya’nın 2030’da bazı Avrupa ülkelerinin de daha erken içten yanmalı motorları yasaklamayı planladığını değerlendirirsek önümüzdeki 20 yıllık serüven, insanlık adına daha iç açıcı duruyor.
Neden Dostum?
Şimdi diyeceksiniz ki bu kadar şeyden bahsettin, bilim adamları bilmiyorlar mıydı elektrikli motorun daha iyi bir tercih olduğunu da bunca yıldır içten yanmalı motor kullandık, bu kadar zarar verdik doğaya? Bu yazıyı yazarken benim de aklıma en çok bu takılmıştı diyebilirim. Madem bu kadar mükemmel bir buluştu neden bu kadar bekledik arabalarda kullanmak için ve yıl 2018 olmuşken neden hâlâ çevrede emsali çok az. Cevapları ise tabii ki onlarca.
İlk cevap şu olabilir: Sömürge üzerine bir düzen kuran devletlerin başka ülkelerden gasp ettikleri petrolü pazarlamak için onun kullanıldığı bir alan oluşturmaları gerekmesi ve bu alanı tüm dünyaya yayması. Diğeri bir cevap ise teknolojinin daha ne kadar gelişebileceğini gösterir nitelikte diyebilirim. Mesela hâlâ ülkemizde çok az sayıda şarj noktası olması ve full şarj olan bir elektrikli arabanın henüz en fazla 240 kilometre civarı bir yol katedebiliyor olması ülke içinde uzun yollarda kullanılmasını en azından şimdilik mümkün kılamıyor.
Bunun haricinde bir akümülatörün yani motora enerji sağlayan aygıtın boşaldıktan sonra şarj edilmesi bazı araçlarda 6-8 saat sürebiliyor, tabii yeni üretilen bazı araçlarda bu süre bir saatin altına inmeye başlıyor. Bu tür problemler hâlâ varken en azından şimdilik elektrikli araçların biraz daha vakti olduğunu gösteriyor ancak hem akümülatör alanında hem de diğer problemlerle alakalı yapılan çalışmalar bize bu alan için geleceğin çok parlak olduğunu gösteriyor.
Hadi Biraz Gelecekten Bahsedelim
Dedik ya sorular ve cevapları üzerinden konuşacağız diye, işte diğer bir soru: bu gelecek nedir, global anlamda bu alan üzerinde yapılan çalışmalar nelerdir? Elon Musk’ın dev şirketi Tesla şu an için bu işi profesyonel anlamda lider olarak götürüyor ancak özellikle Volkswagen, BMW, Mercedes ve General Motors gibi otomotiv devlerinin de bu işin içine girmeleri ve müstakil yapılan çalışmaların da sürdürülmesi ile dünya üzerinde pek çok farklı modelin üretilmesi veya modellenmesi gerçekleşti. Ancak burada en dikkat çekici olan durum Apple gibi bir teknoloji devinin de bu pazar için bir model tasarlamasıydı. Özellikle ikinci bir endüstri devrimininden bahsedilen şu zamanlarda elektrikli araçlara eklenecek olan yapay zekâ ve farklı özellikler bu alanda geleceğin ne kadar ilginç olacağının büyük bir göstergesi.
En önemli noktalardan biri ise Türkiye’nin, dünyada bu kadar çalışma yaparken neler yaptığı ve neler yapması gerektiği mevzusu. Biz ülke olarak hâlihazırda çok yaygın bir şekilde dizel araçlar kullanıyoruz. Hafif ticari araçlar ve ağır vasıtalar tamamıyla dizel, bunun haricinde ülkemizde bulunan araçların % 32’si benzinle çalışan motora sahip. Elektrikli araçlar 2017 yılının sonundaki rakamlarda 500 tane ile bunların yanında sıfır sayılabilecek bir sayıya sahip. Bu sayılar bu konuda da tıpkı diğer teknolojik alanlarda olduğu gibi çok gerilerde kaldığımızı gösteriyor. Fakat hâlâ bu iş için çalışma yapmak için ve bu treni de kaçırmamak için çok geç bir zamanda değiliz.
Hepimiz Motor üretemiyoruz, yerli motor üretemiyoruz.” diye yakınan insanlar görmüşüzdür. İçten yanmalı benzinli ve dizel motorların modası geçmeye başlamışken ve arabalar için elektrikli motor üreten sadece bir şirket varken bu yönde yapılacak çalışmalardaki konsantrasyonun elektrik motoru üretmeye yöneltilmesi çok önemli. Ayrıca elektrikli araçlardaki problemlere yönelik yapılan yakıt hücresi çalışması (BOREN DMA) bu alanda yapılan büyük atılımlardan biri olarak görülebilir. Türkiye otomotiv sanayisinin imalat noktasında iyi bir durumda. İmalat açısından elimizdeki bu güç bizi yerli araçlar için önemli bir noktaya getirebilir. Umarım ileride çok daha iyi işler yapabilecek duruma gelebiliriz.
Muhammet Yusuf Alkuş
İzle: