#

OKUSAM MI? OKUMASAM MI? OKUSAM MI?…

Şimdi elinizdeki Sade Soda’da, yazısını sabırsızlıkla beklediğiniz bir yazarın sayfasının açık olduğunu düşünün sevgili okur. Öyle ki her yazısının sizde aynı şiddette beğeni bıraktığını tecrübeyle sabitlemişsiniz. Ve müjde: Her seferinde tadı damağınızda kalan, sonuna nasıl geldiğinizi anlayamadığınız o yazılardan, bu sayıda farklı, tam iki tane var! Ancak eğer iki yazıyı da okumak istiyorsanız sizden bir gün daha beklemenizi rica edeceğim. Yok daha fazla bekleyemem derseniz yalnızca bir yazıyı okuyabilirsiniz. “3 ay beklemişim, 1 gün daha da dayanırım.” diyen okur içinse ikinci müjde: Araştırmalar, ileriki hayatınızın hemen her alanında başarılı olma ihtimalinizin oldukça yüksek olduğunu gösteriyor.

Araştırmalar pek çok şey söyler. İsviçreli bilim adamları devamlı yeni deneyler yapmaktadır. Bir insanın tek hareketiyle geleceğini tasavvur eden çalışmalar gırla. Ama Walter Mischel adlı psikolog Stanford’da takibi eğlenceli ve hayrete düşürücü deneylerden birine başlayarak bilim dünyasının dikkatini çekiyor ve ardından da Terrie Moffitt ve ekibi de hayat boyu takip edilecek olan bir araştırmayla ikna gücü oldukça yüksek sonuçlar elde etmeye başlıyor.

Deneyin adı Marshmallow testi (The Marshmallow Test). Bizim kültürümüzde çok da talep edilen bir şekerleme türü olmamasına karşın, Amerika’da yaygın olduğu ve çocuklar tarafından genelde çok sevildiği dipnotunu düşmek gerek. Deneyin oldukça basit bir dizaynı var: Masa ve sandalye dışında; dikkat dağıtıcı ve gereksiz hiçbir eşyanın olmadığı bir odaya 4-6 yaşlarındaki çocuklar tek tek oturtuluyorlar. Çocuklara bunun bir deney olduğu değil de katılacakları bir etkinlik için bekleyecekleri oda olduğu söyleniyor tabi. Deney görevlisi, çocuklara içinde tek bir marshmallow olan bir tabak sunuyor ve tahmin edebileceğiniz gibi de yiyebilmeleri için tek bir koşuldan bahsediyor: ‘’Ya biraz beklersin ve sana bir marshmallow daha getiririm, böylece iki marshmallow yiyebilirsin; ya da bu bir taneyi şimdi yiyebilirsin.’’ Çocukların marsmallowla yalnız kaldığı yaklaşık 20 dakikalık süre boyuncaki mücadelelerinin sevimli görüntüsünü izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Walter Mischel bu deneyi yaparken, çocukların öz denetimlerinin(self control/otokontrol) ne ölçüde olduğunu ve çocukluktaki bu denetim kabiliyetlerinin gelecek hayatlarındaki etkisini araştırmak istemiş. Çok da sistematik olmayan bir gözlemle, otokontrolü yüksek çocukların okulda daha başarılı olduğu verilerini açıklayınca da Terrie Moffit aynı dizaynlı deneyin bu kez oldukça sistematik ve kapsamlı ilerleyen bir versiyonunu yürütmeye başlamış ve daha şimdiden, verilerinin söyledikleri çarpıcı ve ikna edici bulunmuş. Mesela marshmallow için odada yeme-yememe mücadelesini veren çocuklardan, tek bir marshmallow yeme zevkini ertelemeyi başarıp iki marsmallow için otokontrolünü sağlayabilmiş olanlarının ileriki hayatında daha sağlıklı, iş hayatlarında genelde daha başarılı ve ebeveynlikte de daha iyi olduğunu iddia etmiş deney sonuçları. Başarı ve iyi tanımlamaları elbette özenle incelenmeli ancak yine de bu sonuçlar bize önemli bir şey söylüyor.

Otokontrol düzeyi yüksek olup iki marshmallow için bekleyen çocukların her birinin, bu süreçte kendi mücadele yöntemini geliştirdiğini görüyoruz. Kimi gözünü şekerden uzak tutmaya çalışırken kimi de gözünü dikmiş bakarken uyuyakalıveriyor. Bir kısmının ise hiç tereddüdü yok, görevli daha odadan çıkmadan indiriveriyor mideye tabaktakini. Eee haklılar, ölümlü dünya bu, carpe diem, mi?

Otokontrolün öğretilebilir bir yeti olduğunu savunuyor Mischel. İnsan, sahip olduğuna inandığımız irade ile zevklerini erteleyebiliyor, yapmak istedikleri ve istemediklerini, ne zaman yapacağını ya da nasıl yapacağına karar verebiliyor. Tabi 18 yaşını doldurduğumuzun sabahı uyandığımızda, bir anda güçlü irade ve otokontrol sahibi olarak başlamıyoruz güne. Karakterimizle ilgili her şey gibi, bu da çocukluktan başlıyor şekillenmeye. Genlerimiz ve daha önemlisi içinde doğup büyüdüğümüz çevremizin etkisiyle ya daha güçlü bir denetime sahip olup ya da kendimizi tutamadan marsmallow’u ağzına atıveren gruptan olabiliyoruz.

Nedir Bu İrade Dedikleri?

Râgıb el-İsfahânî iradeyi “arzu, ihtiyaç ve ümitten meydana gelen bir güç” olarak açıklıyor. Aslında iradenin doğduğunu söylediği bu 3 kaynak bize yeterince ipucu veriyor. Yani sosyo-ekonomik statüden dinî arka plana, kaderimizden seçimlerimize kadar birçok dinamiğin tetiklediği bir arzu, ihtiyaç ve ümit üçlüsü. Nitekim Mischel’in deneyindeki alt başlıklardan biri de kültür/ulus farkının otokontroldeki etkisi idi. Sonuçta da her ne kadar sosyo-ekonomik düzeyin bir etkisi olmadığına ulaşsa da Afrika kökenli çocukların çoğunlukla tek bir marshmallow’u yemeye karar verdiğini söylüyordu. Bir başka açıyla, belki de bu dünyada deneyimlenecek geçici bir zevk için sabretmeye gerek olmadığını düşünen bir grup ve daha iyisini ve geleceği planlayan bir diğer grup…

Yaratıldıysak ve ölüm vaktinin bize bildirilmediği bir ömür sunulduysa yaşamanın kendimize özgü tanımını yazmalı ve okumalıyız. Mesela sabahları kahve alacağımız yer de, bu yaz okuyacağımız kitaplar da, ekonominin nereye gittiği ile ilgili görüşümüz de kollektif irade dışındaki bir seçim olmalı, kendi seçimimiz olmalı. Bunlar kulağa standart tanımlamalardaki iradenin kapsadığı şeyler gibi gelmiyor olabilir. Ancak her hareketimizde, dolayısıyla seçimimizde, iradenin var olduğunu biliyoruz. Yürürken artık yürümek eylemi üzerinde düşünmemekten bir farkı olmalı bir şeye karar vermenin; o karar ve arka planını görmeli. Mesela kahveye duyduğumuz ihtiyaç veya arzu ile bir gönüllülük faaliyetine katılma ihtiyaç veya arzusunun birbirinden son derece bağımsız ümitlerle doğması çok mümkün değildir. Arzular ve ihtiyaçlarımız her birimiz için nev-i şahsına münhasır iken, bunların oluştuğu ortak bir kaynak da mutlaka olmak zorunda oluyor çünkü. Her şeyden önce aynı topraklarda olmak bile bir ortaklık veriyor. Ama ümit başka bir kaynak. Üçlünün temel yapıtaşı belki de. İsfahânî ümit demiş. Psikoloji dünyası motivasyon diyor belki de.

Bize kitap başında saatlerce vakit geçirten motivasyon, sınavdan alacağımız yüksek not ihtimali değil sadece. Birkaç haftadır yoğunluktan arayamadınız diye onca yol gidip annenizin elini öperek özür dilemenin motivasyonu da onunla tartışmadan kaçınmak değil sadece. Tüm bu alt motivasyonların ötesinde, daha büyük bir ümit saklı. Öyle ki her ömrün bir kendini bulma yolculuğu olduğunu ve bu yolculuğun da varılacak son gibi algılanacak kadar çetrefilli olduğunu düşününce insanın aklına daha yüce bir ümit ihtimali gelmiyor. Oysa kendini bilen Rabbini bilir sırrında, kendini tanımanın bir sonraki ve tüm ümitlerin de en üstündeki motivasyon kaynağı olarak Rabbini bilmek geliveriyor.

“Kahvemi alacağım yerin seçimini yapmanın da kendimi keşfetme motivasyonundan etkilendiğini söylemek abartı.” diye aklımıza şüphe düşünce de şunu yine hatırlamak gerekiyor: Yürürken yürüyor olduğumuzu fark etmediğimiz gibi kahve içerken niye onu içtiğimiz bilincini unutamayız. İrademizle yaptığımız seçimlerimizin neler olduğundan çok daha önemlisi niye onları seçtiğimizdir çünkü.

En başa, otokontrolleri deneyde daha yüksek olan çocukların hayatlarında da daha başarılı olduğu sonuçlarına gelirsek; arkadaşlarla akşam gezmenizi yarına erteleyebilerek ertesi günkü sınava çalışmanızdaki otokontrolün size başarıyı önemli oranda getireceğine zaten hiç şüphe yok. Kısa vadeli zevkleri erteleyerek, uzun vadeli tatmine ulaşabileceğimiz de aşikar.

İstedim ki; iradeden, zevkleri ertelemeden kastımızı bu kadar küçük düşünmeyelim. Önce zevklerimizin nedenini sorgulayalım: Gerçekten seviyor muyum yoksa aslında diğer kahveyi daha çok seviyorum da bana bu kahveyi içiren ikinci bir motivasyon mu var? Daha sonra da o motivasyonları sorgulayalım. Yani, hiç düşünmeden hayat akışı içinde X kitabını değil de Y kitabını okumaya karar vermekteki iradeyle, X kitabını şimdi okumaktan vazgeçilmesindeki nedenden doğan iradenin farklı olduğunu görelim. Teklif edilen ikinci marshmallow’un sonsuz bir dünyada sunulacağı motivasyonu ve ümidiyle tek birini yememek için kendi mücadele yollarımızı keşfedelim.

Arzu, ihtiyaç ve ümit üçlemesinde; eylemlerimizi şekillendiren arzu ve ihtiyaçlarımızın, ümit ve talep ettiğimiz ne varsa onunla beslendiğini hatırlayalım.

YEK

İZLE:

OKU:

DÜŞÜN:

RUTİN BİR EYLEMİN İÇİN MOTİVASYONUNU YENİDEN DÜŞÜN.