#

Martı-Üç Dil

MARTI JONATHAN

Sabahın erken saatleri…

Kıyıdan ötelerde, Martı Jonathan Livingston tek başına uçuş denemeleri yapıyor. Martıların çoğu için uçmak değildir önemli olan, boğazdır. Bu martı ise yemeyi değil, uçmayı önemsiyordu. Uçmayı her şeyden çok seviyordu Martı Jonathan Livingston.

Bir akşam Jonathan, tüm cesaretini toplayarak yakında onların dünyasından ayrılacağı söylenen yaşlı martıya yaklaştı.

Kaygılı bir sesle “Chiang…” dedi.

Yaşlı martı sevgiyle baktı ona. “Evet yavrum…”

“Ne güzel uçuyorsun. Nasıl bir duygu veriyor? Ne kadar uzağa gidebilirsin böyle?”

“İstediğin herhangi bir yere ya da zamana gidebilirsin. Ben, düşünebildiğim her yere ve her zamana gittim.”

Denizin ötelerine baktı. “Ne garip! Yolculuk uğruna yetkinliği yadsıyan martılar, o yavaşlıkla hiçbir yere ulaşamıyorlar. Yetkinlik uğruna yolculuktan cayanlarsa anında her yere gidebiliyorlar.”

“Böyle uçmayı öğrenmek istiyorum. Ne yapmam gerektiğini söyle bana.”

“Gözünle gördüklerine sakın inanma. Görünenlerin hepsi sınırlıdır. Anlayarak bakmaya, bildiklerinin ötesine geçmeye çalış. O zaman uçmanın anlamını da daha iyi öğreneceksin. Herhangi bir yere düşünce kadar hızlı uçabilmek için oraya şimdiden vardığına inandırmalısın kendini. Eğer ne yaptığını iyi biliyorsan her zaman başarırsın. Başarmak için ne yaptığını bilmek gerekir.”

JONATHAN SEAGULL

It was early morning hour…

Way off alone, out by himself beyond shore, Jonathan Livingston Seagull was practicing for flight. For most gulls, it is not flying that matter, but eating. For this gull, though, it was not eating that mattered, but flight. More than anything else, Jonathan Livingston Seagull loved to fly.

One evening Jonathan took all his courage in hand and walked to the Elder Gull, who, it was said, was soon to be moving beyond this world.

“Chiang…” he said, a little nervously.

The old seagull looked at him kindly. “Yes, my son?” 

“How do you do that? What does it feel like? How far can you go?”

“You can go to any place and any time that you wish to go. I’ve gone everywhere and everywhen I can think of.”

He looked across the sea. “It’s strange! The gulls who scorn perfection for the sake of travel go nowhere, slowly. Those who put aside travel for the sake of perfection go anywhere, instantly.”

 “I want to learn to fly like that. Tell me what to do.”

“Never believe what you see with your eyes. The appearances are all limited. Try to look by understanding and to go beyond what you know. Then, you will know better about meaning of the flight. To fly as fast as thought, to anywhere that is, you must begin by knowing that you have already arrived there. If you know well about what you are doing, you always succeed. In order to succeed, you need to know about what you are doing.”

نورس جانتين

الساعات المبكرة من الصباح… في النواحي البعيدة عن الشاطئ، يقوم نورس جانتين لوينقستين وحده بمحاولات للطيران . المهم لأكثر النوارس ليس هو الطيران نفسه، بل هو المعدة. لكن هذا النورس كان لا يهتم بالمعدة ، بل كان يهتم بالطيران . وكان نورس جانتين لوينقستين يحب الطيران أكثر من كل شيئ.

مساء ما، اقترب جانتين مدخرا كل شجاعته من النورس المسن الذي يقال أنه قريب مغادرتهم دنياهم.

قال :”جهيقانق” بصوت قلق وألقى إليه نظرة محبة وحنان:”نعم يا بني…”

“يا لك من الطيران. كيف يشعر؟ كم مسافة تستطيع أن تقطع بذلك؟”

“تستطيع أن تذهب إلى أي مكان أو زمان تريده. أنا، ذهبت إلى كل مكان وكل زمان تمكنت من تخيله” ونظر إلى أباعد البحر:”عجبا! نوارس تستنكر الكفاءة بسبب السفر، لا يصلون إلى أي مكان بذاك البطء. ولكن الذين يتراجعون عن السفر من أجل الكفاءة يصلون إلى كل مكان مباشرة.”

“أريد أن أتعلم الطيران بهذا الشكل. قل لي ماذا يجب علي؟”

“إياك أن تؤمن بما تراه بعينك. كل المرئيات محدودة. حاول أن تنظر بالفهم وأن تفوق فوق ما تعرفه. حينئذ تتعلم معنى الطيران بأحسن صورة. يجب عليك تأمين نفسك من أنك وصلت إلى ذلك المكان في اللحظة نفسها من أجل الطيران إلى أي مكان بسرعة التفكر.تنجح ما دمت في شعور لأفعالك. لا بد للنجاح من الشعور للأفعال.”